bana dair,  bize dair

kim bilebilir?

Son zamanlarda ağzımdan ve klavyemden en çok çıkan sözcüklerden biri “hayrolsun”. Gerçi ustalara baktığımız takdirde sorun yok, zaten her şeyin hayır olduğunu söylüyorlar; en şer görünenler de dahil… Bu yaklaşıma iman edince ortada hiçbir sorun kalmıyor.

Kendi adıma, her an’ımda değilse bile çoğunlukla bu yaklaşımda kalabildiğimi sanıyorum ancak yolculuğumda dönüp dolaşıp takıldığım birkaç taş var ve bunlar beni tekrar tekrar yere düşürebiliyor. Bu yazıyı yazdığım şu günlerde de bu durumu yaşıyorum mesela. Şu aralar yarı doğruldum fakat henüz tam olarak ayağa kalkamadım. Ve tam bir güven/iman içinde de değilim.

Ancak tam güven içinde olmadığım ve her şeydeki hayrı göremediğim, yani hayır-şer ikiliğinde yaşadığım bu tip zamanlarda bile neyin hayır olduğunu, herhangi bir iyi/kötü görünen olayın kısa, orta ve uzun vadede bana, çevreme ve tüm varlık alemine olan etkilerini bilmemin mümkün olamayacağını çok açık görebiliyorum ve bu beni epey rahatlatıyor.

Ayrıca çoğumuz, süreçleri ve sonuçları kontrol etme sanrısı içinde yaşıyoruz ancak sonsuz bilinmezden mütevellit bu alemde neyi, ne kadar kontrol edebilirsin ki arkadaş?

Neden-sonuç ilişkileri içinde düşünüyor, bir şeyleri algılamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz lakin her şeyin her şeye etkisi olduğu, bir kelebeğin kanat çırpmasının 5.000 mil ötede bir kasırgaya dönüşebileceği bir dünyada hangi neden-sonuç ilişkisinden bahsediyoruz?

Şu an beni bu yazıyı yazma ve paylaştıktan sonra sizi bu yazıyı okumaya taşıyacak olan etmenleri düşünelim. Sonsuz sayıda! Kainatın tüm zerrecikleri dizilmiş, milyarlarca yıllık sürecin sonunda beni bu yazıyı yazmaya götürmüş ve aynı zerrecikler sizi de bunu okumaya götürecekler. Bu yazının -veya bir başkasının- karşınıza çıkıp çıkmayacak olması bile kocaman bir olay! Milyarlarca insan hiç karşılaşmayacak bile.

Velhasıl nihai aydınlanma denen deneyimi yaşayana kadar (şeyy, öyle bir deneyim gerçekten varsa), bildiğimiz ve dahi bilebileceklerimiz o kadar sınırlı ki… Ve bu durumda hangi kontrol, hangi neden, hangi sonuç… Ve o zamana kadar, bilebileceğimiz tek şeyin hiçbir şey bilmediğimiz olduğunu çok derinden biliyorum. (tekerleme gibi)

Görsel: Betül Katıgöz (Kaz dağlarında bir maden sahasında direnirken sanat)

***

Evde oturduğum ve “pek bir şey yapmadığım” süreçlerde, -belki bilincimde olmasa da bilinçaltımda- kendimi atıl ve yararsız görüp, insanlara çemberli alanlar açtığım veya yazılar paylaştığım süreçlerde faydalı / işe yarar olduğumu zannetme alışkanlığı halen tam olarak beni terk etmedi. Oysaki kim bilebilir… Açtığım paylaşım alanlarını hizmet etme niyetiyle açıyorum mesela ve bunu bile sorguluyorum bazen: Ben neyin hizmet olduğunu, neyin olmadığını gerçekten de biliyor muyum? (Eğer ki yaptığımız ve yapmadığımız her şey zaten hizmet değilse) Belki de etkinlik için bir yerlere gittiğim sırada evde/köyde bana ihtiyaç olacak ve ben bunu gidermek için orada olmayacağım. Al sana kaçan bir hizmet fırsatı! Veya bir çemberde biri öyle bir derinlere dalacak ki belki ona yeterince sağlıklı bir alan tutamayacağım… Al sana hizmet etmek derken zarar vermek… (Yanlış anlaşılsın istemem, son yazdığım şeye dair bir endişem yok; kendime ve çemberin akıl ermez bilgeliğine gayet güveniyorum ve fakat evet, kim bilebilir…) Bunların da ötesinde, hizmet ediyor olmak için illaki bir şey “yapıyor olmak” gerekli mi? Bir şeyler yapmak için tırmalamadan, sadece olma hâlinin içinde ne şekilde hizmet ediyor olduğumu bilebilir miyim?

Ya da diğer tarafından alalım. İnsanlara hizmet edeceği varsayımıyla böyle bir alan açıyorum ama bu süreçler bambaşka şekillerde bana da hizmet edebiliyor/edebilir; farkında olayım ya da olmayayım. Geçen gün, fazla bir parasal katkı sunamayacağı için geri adım atmaya yeltenen bir can’la konuşurken ona da söylediğim üzere, belki de onun katkısı çemberlerden birinde söyleyeceği pasparlak bir cümle olacak ve bu beni büyük gerçeğe uyandıracak; kim bilebilir. Veya belki ben o kişiden doğrudan, gözle görülür hiçbir şey almayacağım ama onun varlığı başka bir katılımcının şifası olacak. Bunu nasıl hesap edebilir, nasıl kurgulayabilirim…

Mesela belki de tüm eylemlerimin dayandığı “armağan” yaklaşımı sayesinde hayat bana bu kadar iyi davranıyor; kim bilebilir. Bir can’dan gel(e)meyen katkı, bambaşka kişilerden/yerlerden, bambaşka şekillerde geliyor olabilir mi*? Bunu kendime bile kesin olarak kanıtlayamam lakin galiba tam da böyle oluyor! Haa, belki de hiç alâkası yok :))

* Varlıkarasılık (interbeing) yaklaşımı, her birimizin ve her şeyin birbirine bağlı olduğunu söylüyor. Bu yaklaşım doğruysa, ki tüm şüphelerime rağmen buna güvenmeye yakın bir yerlerdeyim, herhangi bir şey yaptığımda zaten kendime yapıyorum.

Ve tüm bu bilinmezlik içinde, makûl olan tek oluş hâlinin kendi merkezimle, iç ateşimle, kalbimle, ruhumla -ya da her ne diyorsanız onla- bağlantıda kalıp onun rehberliğinde yaşamak, onun yönlendirmeleriyle eylemek ve akışa teslim olmak olduğunu sanıyorum. Hem bunu yapabildiğim sürece hayatın kolayca aktığını deneyimlediğim hem de hesap-kitapla yol almanın her geçen gün daha anlamsız ve daha nâmümkün geldiğini gördüğüm için.

Ve bilinemezlikte akıp giderken kendimi daha da rahatlamaya, mutlak güvene geçmeye davet ediyorum. Sizi de edeyim diyorum ama bilmiyorum ki ihtiyacınız olan, hayırlı olan bu mu… Yani, hayırlı olmayan diye bir şey varsa… :))

3 Yorum

    • Zeynep Gülin

      Hizmetle ilgili “bence” m ; o anda kendime iyi gelen , yaparken keyif aldığım ve bana iyi hissettiren her ne ise , onu yapmam = HİZMET ETMEM 🙂
      Kimin işine yarayacağı, kime hizmet ettiği, belli bir tanımı , rutini olmasi/ olmaması hizmet ettiğim gerçeğini değiştirmiyor. Ben kendiliğindenlikle hizmet edebildiğimi hissediyorum.

  • Laedri

    Evrenin başlangıç ân’ından itibaren enerji ve madde oranı 1 = 1 yani sıfır (nötr) imiş. Bu sonsuz evrende hiçbir şey eksilmiyor ya da artmıyor, her şey birbirinden var olup yok oluyor, birbiriyle değişiyor, biri birine dönüşüyor… Maddenin varlığı için anti-madde, anti-maddenin varlığı içinse madde gerek.
    Benim menfaatime olan başkasına zarar, başkasının gördüğü faydadan ise bana zarar.
    Boşluk olacak ki dolmalı, dolacak ki boşalmalı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir