bana dair

Hayaller cheesecake, gerçekler poğaça

Bu yazı HT Hayat için yazıldı ve ilk olarak orada yayımlandı. https://hthayat.haberturk.com/yazarlar/emre-ertegun/1077251-hayaller-cheesecake-gercekler-pogaca

***

İki hafta önceki yazıda fazla mı iyimsermişim, ne?

Yakın ilişkilerde ferahlığa doğru attığım adımları anlatırken dürüstlük, şeffaflık gibi -bana göre- olmazsa olmaz ilkelere bağlı kaldığım(ız) sürece akışın çok daha kolay, hafif vs. olacağından dem vurmuş ve hüzün, yas gibi duyguların yine yerlerini alabileceğini ama onları da daha hafif ve daha kabul dolu bir yerden yaşayacağımızı; en azından ortada suç, suçlu gibi kavramların olmayacağını düşündüğümü belirtmiştim.

Başlıktaki komikli söz bi’ arkadaşımdan: “Hayaller cheesecake, gerçekler poğaça.” :))

Çok sarsıcı bir hızlandırılmış deneyimden çıktım. 5 güne, yaşanabilecek her türlü acıyı, travmatik etkiyi, korkuyu, endişeyi sığdırabildik. Elbette ki yanında güzellikler, keyif dolu an’lar, yakınlıklar da oldu ama diğer kısımlar o kadar güçlü idi ve final -anlayamadığım bir şekilde- öyle sert sonuçlandı ki hikâye bende hep “cısss!” diye hatırlanacak; galiba O’nda da öyle…

Detaya girmiyorum burada; hem isim vermesem bile başkasının özelini paylaşmaya hakkım olmadığı hem de benim için de kırılganlık içeren durumlar olduğu ve pek öyle mahrem konuları paylaşmaktan çekinmeyen biri olmama rağmen bu kadarını uluorta o kadar da kolay anlatamayabileceğim için…

Bu nedenle girişini -üstü kapalı da olsa- özel bir yerden yaptığım bu yazıyı daha genel bir yere çekmek durumundayım.

Rakı sofralarının bir numaralı sorusu (hâlâ öyle mi emin değilim) olan “Ne olacak bu Türkiye’nin hâli?”ni “Ne olacak bu yakın ilişkilerdeki hâllerimiz, zorlanmalarımız, tetiklenmelerimiz, oldur(a)mamalarımız?” olarak değiştirip ortaya koymak istiyorum.

Daha önce de dem vurmuştum galiba, Portekiz’deki bir eko-köy olan Tamera’da, kadın-erkek ilişkilerine* barış gelmediği sürece dünyada barışın hüküm sürmesinin mümkün olmadığına yönelik bir yaklaşım var ve bu bana o kadar doğru geliyor ki…

Deneyimlerimden öğrendiğim kadarıyla söylüyorum; eğer ki tanımlı bir ilişkinin içindeysem, ilişki dışındaki dünyam ne kadar harika, muhteşem, fantastik akıyor olursa olsun ilişkideki pürüzler, anlaşmazlıklar, sıkıntılar ciddi şekilde etki ediyor bana (görebildiğim kadarıyla başkalarında da çok farklı değil bu durum). Üstelik, beni bilen bilir, bir şeyleri kafasına fazlaca takan bir tip değilim hiç; bir arkadaşımın bir zamanlar benim için teflon tabirini kullandığını söyleyebilirim mesela. Kolay kolay yapışmıyor üstüme olan biten; şahit olduğum ve hatta bizzat deneyimlediğim zorluklar, acılar… Pıt diye kayıp düşüyorlar üstümden çoklukla. Ve fakat genel hâlim bu olmasına rağmen ilişkide bir huzursuzluk hüküm sürerken güllük gülistanlık yaşamam pek kolay olmuyor. Oradaki çalkantılar tüm hâlimi etkiliyor.

Eğer ki bir ilişki içinde değilsem, bu sefer de olası ilişki ya da ilişkilenmelerin bende tuttuğu yer, buna dair istekliliğim, arzularım, şunlar-bunlar, yine, bu konuyu hep orada bir yerde tutuyor. Üstelik bilmiyorum doğru mu gözlemliyor, değerlendiriyorum ama birçoklarına göre nispeten daha az ön planda sanki benim için bu hikayeler. Yani seviyorum, istiyorum kesinlikle ama gördüğüm çoğu insanda daha kritik bir yerde, daha fazla yanıyor sanki. Bende ise nispeten daha sakin; en azından çoğu zaman… Ve böyle olmama rağmen yakın ilişkilenmelerin ve olasılıkların; yaşamımda, attığım ve atmadığım adımlarda ciddi anlamda belirleyici olduğunu fark ediyorum zaman zaman (eminim, fark etmediğim daha yoğun etkileri de vardır).

Velhasıl tamamen kendimden ve dışarıya dair gözlemlerimden yola çıktığımda, bu konunun yakıcılığı, önemi, aciliyeti ve şifaya olan gereksinimi çok yüksek gibi görünüyor bana. Üstüne çokça konuşulası, susulası, paylaşılası ve birlikte demlenilesi bir alan… Kendimi daha da yakından dinlemek istediğim, eşzamanlı olarak erkek ve kız kardeşlerimi ayrı ayrı ve birlikte duymak istediğim, bu tip ilişkilerdeki dinamiklere hep birlikte bakmak istediğim ayyuka çıkıyor yeniden.

Güzel dünyamızda birçok yakıcı sorunla yüz yüze olduğumuz bu acayip dönemde ucundan tutmak istediğim konuların başında bu geliyor epeydir. Yakın ilişkiler, cinsellik, kadın-erkek -ve diğer yönelimlerin- dinamikleri… Kendimce bir arpa boyu yol almışsam, önümde daha koşulacak koca bir maraton olduğunun farkındayım. Ve artık bu koşuyu birlikte yapmayı daha da çok istiyor, istemenin ötesinde bunun elzem olduğunu görüyorum. “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışından çıkmanın vaktinin çoktan geldiğini, aynı toplumun meyveleri olan bizlerin ilişkilerinin de benzer zorlanmalardan -ve elbette güzelliklerden- geçtiğini, birbirimizden beslenmenin, öğrenmenin güzelliğini ve gerekliliğini görelim istiyorum. Hikayelerimizi paylaşmayı, birbirimizi duymayı; toplumsal koşullanmalar, ezberler, türlü travmalar sebebiyle çoğumuzun ciddi anlamda zorlandığı bu alanın ferahlamasına bir dirhem katkı sunmayı hayal ediyorum. Buna her şeyden önce kendim için yöneliyor fakat buradan yola çıkıp toplumsal katkı sağlama niyetiyle de yükseliyorum.

Bu başlığa dair alanlar açmak yıllardır gönlümde; şimdi ise vaktin iyice yaklaştığını sanıyorum. İsteyip isteyip zamanı gelmediği için atmadığım adımların seslerini yakından duyuyorum. Umuyorum ve sanıyorum ki pek yakında…

Bitirmeden… İki hafta önce yazdıklarımın fazla iyimser olduğunu düşünmüyorum aslında. Evet bu böylesi bir deneyimdi fakat bence diğer türlüsü de mümkün gayet. Lakin iki tarafın benzer titreşimde olmasının gerekliliğini gözden kaçırmıştım belki. İletişim kodlarımız ve tonlarımız bambaşka olunca, orada yazdığım gibi bir akış olmadı ama bu deneyim tek başına, oradaki düşünceleri yanlışlamıyor elbette.

Bakalım, görelim… 🙂

* Kadın-erkek dışındaki ilişkilenmelere karşı bir duruşları yok elbette ama evet, bu tabiri (kadın erkek) bu şekilde kullanıyorlar; LGBTQ bireylerin ilişkilenmelerini içermesi açısından yeterli olmayan bir kullanım belki ama sanırım/umarım vardır bi bildikleri…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir