• bana dair

    manifestomsu

    “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını.” Şemş-i Tebrizi Bundan 6 yıl 5 ay 5 gün önce ilk çemberime oturdum (Anadolu Jam 2012) ve o günden itibaren hayatımdaki her şeyin altı üstüne geldi; şükür ki! O gün kendimle gerçek anlamda ilk kez bağ kurmaya, duygularıma temas etmeye başladım; sonraki yıllar içinde hayata bakışım, yaklaşımım büyük oranda değişti ve değişmeye devam ediyor. Artık çok daha kendim’im ve bunun sonucunda çok daha keyifli, coşkulu bir yaşam sürdürüyorum. Üstelik bunu yaparken kişilere, şeylere ve bütüne çok daha fazla faydam dokunuyor. Şükür, bir kez daha… Bu 6 yıl 5 ay 5 günde bir sürü…

  • bana dair

    dostlara mektup

    Kendimden, hâlimden haber veresim var biraz. Aşırı derecede kişisel gündemimle ilgili yazacağım; beni tanımayanlar için anlamsız/sıkıcı falan bir yazı olabilir, baştan söylemesi… Çemberlere genellikle check-in ile başlıyoruz. Tam olarak bir Türkçe karşılığı olmayan check-in’de o anki hâlimizi, içimizde nelerin canlı olduğunu … paylaşıyoruz diğerleriyle. Buna Türkçe karşılık düşünürken yıllar önce his-bakış ve iç-bakışı bulmuştuk; son zamanlarda ise hâl-bakış güzel karşılıyor gibi geliyor. İşte bu mektupyazı benim hâl-bakışım olacak. Bunu buradan yapmak isteme nedenim ise, en büyük zenginliğim olan çok sayıdaki insanlarımın, dostlarımın her biri ile birebir ilişki kurmaya enerjimin, zihnimin, zamanımın yetmemesi. Bir sürü can var merak ettiğim, nasıl acaba diye düşündüğüm, sesini duymak ve kendimi duyurmak istediğim ama her…

  • bize dair

    hadi verelim!

    Bu yazıyı Charles Eisenstein‘a ithaf ediyorum. Onun fikirleri, söylemleri yaşamımın ve yazılarımın birçoğuna epey etki etmiş durumda zaten ama özellikle bu yazıyı neredeyse tamamen onun yazdıklarından, söylediklerinden esinlenerek yazdığımı söyleyebilirim. ** “Bir milyon TeeLee’m olsa ne yaparım?” sorusu dönüyor bazen içimde. Bu para en güzel ne şekilde kullanılır? Hem bütüne hem bana nasıl katkı sağlar? Kim milyoner olmak ister programının başvuru formunda benzer bir soruyla karşılaştım: “Hedeflediğiniz miktar nedir ve bunla ne yapmak istiyorsunuz?” Cevabım bir nevi adak idi: “Olur da büyük ödüle ulaşırsam bir milyon teelee’yi on kırsal inisiyatif arasında paylaştıracağım ve kendime bir şey almayacağım.” (Şu an itibariyle iki yerden eminim.) Geçenlerde bunu paylaştım bir sohbette ve bari yüz…

  • bana dair

    Emre’yi Portekiz’e gönderelim mi?

    Öhömm, esas noktayı en başta söylemek istiyorum: Avrupa Council Ağı’nın (ECN) 31 Ekim – 5 Kasım arasında gerçekleşecek olan yıllık buluşması için Portekiz’e gitmek niyetindeyim ve bunun için maddi desteğinize ihtiyacım var. Detaylar (çok uzatmamaya özen gösterdim) aşağıda… Way of Council, 2014 Ocak’tan beri hayatımda uyguladığım, deneyimlediğim, ayrıca içinde yer aldığım çeşitli etkinliklere taşıdığım, bana ve katılanlara epey destek olduğunu sürekli deneyimlediğim, basit ve bir o kadar etkili ve şahane bir çember iletişim yöntemi. Amerikan yerlilerinin geleneklerinden damıtılmış ve bir miktar modernize edilmiş olan Way of Council, dünyanın birçok yerinde uzun yıllardır uygulanıyor. Ve her yıl, Avrupa’daki council uygulayıcılarının bir araya geldiği 5-6 günlük buluşmalar düzenleniyor. İşte bu yıl ben…

  • bize dair

    topluluk destekli hür aşk

    Aşkı hür bırakabilsek… Özgürce akabilsek birbirimize, herkese ve her şeye… Topluluğumuzdan, dostlarımızdan, insanlarımızdan aldığımız destekle çağlasak gürül gürül… *** Free love (özgür/serbest/hür aşk) terimini Tamera Eko Köyü’ndeki (Portekiz) paylaşımlar vasıtasıyla duymuştum ilk. Aşka dair, ilişkilere dair türlü tanımlama var ancak her biri aşkı bir yerlere sıkıştırıyor gibi geliyor ve hepsinin ötesine geçmenin tek yolu onun önünü açmaktan başka bir şey değil. Bunu açan terim ise hür aşktan başka bir şey değil bana kalırsa. Özgürce akmak isteyen suya benzetiyorlarmış aşkı, tam da bu işte! Tamera’yı ziyaret eden dostlardan duyduklarım, oranın kurucularının yazdıkları ve diğer okumalarım, konuya dair izlediğim üç-beş videoya, paylaşıma ek olarak kendi düşünüp taşınmalarım ve deneyimlerim sonucunda bu konunun önemini…

  • bize dair

    “neden?”

    “Neden?” sorusunu uzunca bir süredir mümkün mertebe, -en azından farkındalıklı kalabildiğim sürece- kullanmıyorum.* Bu sorunun arkasında gizli bir şiddet yatıyor gibi geliyor bana. * Nesnel değil, öznel durumlardaki “neden” sorusundan bahsediyorum. Aşağıda daha açık bir şekilde anlatmaya çalışacağım. Zira bu soru, çoğunlukla, bir şeylerin yanlış olduğuna dair değerlendirmemizi ve ön yargımızı içeriyor ve pek sıkıntılı. Bu sorunun muhatapları, yani hepimiz, hemen her seferinde aniden savunmaya geçiyoruz. Zira daha ziyade doğru gitmeyen bir şeyler olduğu düşünüldüğünde sebep sorgulamaya, hatta bir nevi hesap sormaya meyilliyiz gibi geliyor bana. Bir şey “olması gerektiği gibi” akıyorken bu soruyu duyma olasılığımız pek düşük. “Olması gerektiği gibi”yi tırnak içine almam boşuna değil. Geçmişte de buna dair…

  • bana dair

    bocalamalarım – 2

    Geçtiğimiz hafta yazdıklarıma ekleyeceğim bir-iki şey daha var. Bütünlüğü sağlamak isterseniz -ve eğer ki okumadıysanız- önce o yazıya uğramakta fayda var: bocalamalarım *** *** *** Bocalamamın en bariz görünen nedeni; iç sesimi duyamamak, heyecanımın nereye aktığını fark edememek ve bunun sonucunda harekete geçmek isteyip de geçemediğim zamanlarda atıl hissetmek diyebilirim. Geçenlerde içimde doğan düşünce şu oldu: “Bu aralar dünyaya pek bir şey vermediğimi hissediyorum.” Bu düşünceye biraz bakmak ve bunun getirdiği diğer düşünceleri ve hisleri paylaşmak istiyorum. Dünyaya pek bir şey vermediğimi bana düşündüren şeyler ne? Bu doğru mu? Hem dünyaya çok şey versem ne oluyor? Sahi kendimi ne sanıyorum? 🙂 Dünyaya bir şey vermek diye darlandığım şey üretim yapmak galiba.…

  • bana dair

    bocalamalarım – 1

    Geçtiğimiz Nisan ayında katıldığım bir çalışma öncesinde, kolaylaştırıcıların, gitmeden önce üzerinde çalışmamızı, kendimize sormamızı istedikleri birkaç soru vardı ve ana sorular “Who are you?” (Kimsin sen?) ve “Who are you becoming?” (Kime dönüşüyorsun, kim haline geliyorsun?) idi. Bu sorular beni fena salladı, zira kim olduğuma ve kime dönüştüğüme dair pek bir fikrimin olmadığını fark ettim. İçim sıkıştı da sıkıştı; iki gün sonra etkinliğe, açılış çemberinde hıçkıra hıçkıra ağlayarak giriş yaptım (çok da iyi geldi!), sonra yavaş yavaş açıldım. Sonraki aylarda ise içim bir miktar ferahlamakla birlikte henüz dengeyi bulamadım. Dalgalanıyorum; iniş-çıkışlar sıklaştı. Gün içinde birkaç kez mod değiştirebiliyorum ve valla yoruldum. Bu durum, ilkbahardan beri epey yoğun ve içime bakmaktan,…

  • bana dair

    Ayşe Dirikman Kalıpçı ile röportaj: “Cesur adımların öncülerinden: Emre Ertegün”

    Geçtiğimiz hafta sonu, Ayşecim ile bir yıl önce gerçekleştirdiğimiz röportaj gün yüzüne çıktı sonunda. Burada da paylaşmak istedim. Haberin orijinali için: https://hthayat.haberturk.com/yasam/roportajlar/haber/1063792-emre-ertegun-yeniye-dogru *** “İlklerin insanı” diye kısaca anlattığım, cesur adımların öncülerinden Emre Ertegün ile geçen yıl yaptığım röportajın ilk kısmının deşifresi benden, ikinci kısmına sevgili Bahar Topçu’nun ve son okumaya da sevgili Funda Aydın’ın ellerli değdi, size de keyifli ve ufuk açıcı okumalar olsun. Emre (E): Hadi bismillah! Ayşe (A): Nerede tanıştık seninle, o sırada hayatının hangi noktasındaydın? E: Eylül 2012’de Charles Eisenstein’ın “Armağan” atölyesinde ilk kez bir araya geldik, sonra Facebook üzerinden arkadaş olduk, sonra da Mart 2013’te Antalya’daki Armağan Ekonomisi – 101 atölyesi için Begüm’le size gelmiştik, ilk kez o zaman gerçekten tanıştık…

  • bize dair

    topluluk bir-ki – 4 (peki nasıl olacak bu iş?)

    Geldik zurnanın zırt dediği yere. Belki altı aydır bu konuya dair yazmak istiyorum ve esas yazmak istediklerime, dördüncü yazıda ancak sıra geldi. Yazı yazmaya her oturduğumda neredeyse tüm denetimi akışa bıraktığım için, -çoğu zaman olduğu üzere- niyetlendiğimden farklı şeylerle başladım anlatmaya. Henüz o yazıları okumadıysanız ve oralardan başlamak isterseniz buyursunlar: topluluk bir-ki – 1 topluluk bir-ki – 2 topluluk bir-ki – 3 Girizgahı daha da fazla uzatmadan “Nasıl bir topluluk, nasıl bir yapılanma?” sorularına güncel cevaplarımı vermeye başlıyorum. Bir önceki yazıda yazdığım üzere, son bir yılda yaklaşımım epey değişti. Bunun ana nedeni, o yazıda lafı geçen -ve bende bir süre epey güçlü olan- idealist yaklaşımların beni/bizi yavaşlattığını, hatta durdurduğunu ve harekete…