güzel bir akşamdan…
Dün 2 minik güzel şey yaşadım, paylaşasım var.
Aslında zaten güzel bi akşamdı; babamla uzun zaman sonra güzel bi’ sohbet ettik, açık mavi-beyaz, anasonlu sıvı eşliğinde. Bi’şeyler yedik falan…
2 şeyden birini ne kadar iyi aktarabileceğimden emin değilim ama… Babam, kafasını karıştıran bir konudan bahsetti; ben bu konuya çok yalın yaklaştım ve aslında bu kadar karmaşık bir durum olmadığını, olayları büyüttüğümüzü, falan söyledim. Yani çok değişik bi’şey söylemedim, çok bilgece bi’şey de söylemedim, ne haddime. Yıllardır kendime ve çevreme anlatmaya çalıştığım bir gerçek sadece. Babamın, benim yorumlarımın üstüne “Seninle konuşunca kolay oluyo” demesi ve biraz rahatlaması… İşte bu çok güzeldi. İyi geldim sanki ona. Ne güzel!
Çok iyi açıklayamadım bence, fazla uzatmak da istemiyorum. Fakat işin özü şuydu aşağı yukarı: Yaşadığımız şeyleri büyütmemiz, çok önemsememiz, halbuki kısacık bir hayatta endişeye, üzülmelere, şuna buna bu kadar fazla yer vermenin anlamsızlığı. Hele ki dünyadaki küçücük yerimizi düşününce, dünyanın da evrendeki bir zerre olduğu gerçeğini düşününce… Rahat bırakalım bence kendimizi, kasmayalım fazla. Ne istiyorsak onu yapalım, bir fazlasını veya bir eksiğini değil.
Diğeri de hiç alışık olmadığım bir şeyi yapmamla ilgili. Artık “misafirim” diyemeyeceğim kadar uzun zamandır, 1 aydır, evinde kaldığım arkadaşım (Hülya) bir arkadaşına sigarayı bırakmayla ilgili bir kitap alacaktı ve kitapçıya yolum düşerse benden almamı rica etti. Dün babamla buluşmadan önce, hem bu kitabı aldım, hem de İstem’in bana almayı vaat ettiği ama unuttuğu (Üzgünüm İstem :P) 2013 Metis Ajandası aldım kendime. Sonra yemek yediğimiz yerde, bi ara babam masada yokken diğer masayla konuşan garsonun (Fuat) sigarayı bıraktığına kulak misafiri oldum ve laf attım. Elimdeki kitabı da gösterdim, “istersen hediye edeyim ama bırakmışsın zaten.” dedim, gerçi 4 gün olmuş daha. Sonra masadaki kadının da bırakmayı çok istediğini, bu kitaptan haberdar olduğunu falan öğrendim. Sonra “al senin olsun, bırak sigarayı, bana da ‘bıraktım’ diye SMS at, sevineyim” dedim, önce kem küm etti, sonra aldı. Bu kadarcık! Ama çok iyi hissettim, çok mutlu oldum. O kadar cömert ve hediye verici bir insan değilim ben, hiç değilim aslında. Ama çok iyi geldi, herhangi bir yabancıya, herhangi bir şeyi karşılıksız ve bir şey beklemeden vermek… Güzeldi, çok güzeldi!
Bunu yazınca, kafamda başka soru işaretleri belirdi: Yaptığımız iyilikleri böyle bağıra bağıra anlatmalı mıyız? Yaptığımız güzellikleri, çevremizde prim yapmak için yapıyor olabilir miyiz? Örneğin ben şimdi bunu, insanların beni beğenmesini, takdir etmesini istediğim için mi yazıyorum? Yukarıda yazdığım “karşılıksız” vermek acaba o kadar da karşılıksız olmuyor mu, böyle yapınca? Peki öyleyse bile bu kötü bi’şey mi? Kötülüğün, bencilliğin, bireyselliğin böylesine yaygın ve baskın olduğu bir dünyada -irili ufaklı- iyilikleri, güzellikleri, cömertlikleri sergilemezsek, paylaşmazsak nasıl artıracağız bütün bunları? Hani bize hep yaptığımız güzel şeyleri anlatmamamız, bunlarla böbürlenmememiz, hatta bunları gizli-saklı yapmamız öğretildi ya; yanlış mı öğrettiler acaba?.. Yoksa doğru öğrettiler de ben mi kılıf uyduruyorum şimdi?