bize dair

bir anda!

Geçenlerde, bir çember sırasında Burcu’dan şöyle bir cümle çıktı: Karanlık gibi, aydınlık da beni kör edebilir. Bunu duyar duymaz, yakın zamandaki film festivallerinden birinde, filmlerden birinin tanıtım yazısında gördüğüm cümle aklıma geldi: -Kelimesi kelimesine değil ama mealen- Bazı hayaller o kadar güzeldir ki insanın yaşamını mahvedebilir.

<<Yazıya devam etmeden önce şöyle bir içinize sormanızı rica ediyorum: Sizde herhangi bir şey canlandı mı bu cümleleri okuyunca? (Okuyanlardan ilk kez böyle bir şey rica ediyorum ve bunu niye yaptığıma dair en ufak bir fikrim yok. Sadece içimden geldi ve durdurmuyorum.)>>

Bende canlanan ve zaman zaman yaşadığım şeyi paylaşmaya çalışayım. Dün yazdıklarımda da geçiyordu, hayalimde öyle güzel ve aydınlık bir dünya var ve bu dünyaya ulaşmak aslında o kadar kolay ki, durum böyleyken bugün yaşadığımız dünya içimi çok fena acıtabiliyor. Karanlıktan çıkma yolculuğu pek güzel ve keyifli ve-fakat hayal ettiğim(iz) aydınlık dünyanın parıltılarından gözlerim kamaşıp -farklı bir nedenle de olsa- yine körleşebiliyorum. -Buna ileride geleceğim.-

“Yapacak bir şey yok işte, dünya boktan bir yer, böyle gelmiş böyle gider.” diye düşünüyor olsaydım daha rahat ederdim. Ama tam tersini düşünüyorum. Hayatı büyük bir keyifle ve güzellikle yaşayıp dünyayı cennete çevirmek bizim ellerimizde. Yapmamız gereken tek şey buna karar vermek, yani çok kolay! Yapmamız gereken tek şey buna karar vermek, yani çok zor!

Zor olan kısmı, büyük çaplı dönüşüm için yeterli sayıda insanın buna karar vermesi. Yani bardağı taşıran son damla gelene kadar, kişilerin bireysel dönüşümlerini yaşamak için adım atma konusundaki gönülsüzlükleri. (Burada aklıma critical mass, yüz maymun teorisi/deneyi, kuantum sıçraması gibi kavramlar geliyor.)

Bugün hayatın anlık bir fotoğrafını çektiğimizde ve verili olanı değişmez gerçek olarak kabul ettiğimizde, değişim mümkün değil gibi görünüyor; bireysel çabalar, akıntıya kürek çekmekle bir kabul edilebiliyor. Oysaki dünyayı değiştirenler, büyük ana akıntı içinde bölgesel akıntılarla farklı yerlere yelken açabilenler oluyor. Gerek bireysel gerekse toplumsal değişim ve dönüşüm, doğrusal bir şekilde yol alırken, çoğunlukla ani sıçramalar da söz konusu olabiliyor. Bir gün hiçbir şekilde mümkün görülmeyen bir şey, ertesi gün bir anda mümkün olabiliyor. En klasik örnek, yarım asır önce ABD’de, siyah tenli birinin otobüste belli yerlere oturması bile mümkün değil iken bugün başkan olabilmesi mesela… 1960’larda bu durumu şakadan cümle içinde kullansanız, şakanın komikliğine değil, böylesi bir şeyin düşünülebilmesine gülerdi insanlar. Fakat bir anda her şey değişiverdi. “Bir anda”dan kastım, birkaç on yılda tabii; insan hayatında çok uzun bir zaman olabilir ama insanlık tarihinde küçücük bir zaman dilimi. Benzer örnekler çoğaltılabilir; işçi hareketi, kadın hareketi, LGBTTQ hareketi ve diğer birçok toplumsal hareket, birçok hakka, belki bir mücadeleden sonra ama çoğunlukla bir anda kavuştu.

Büyük oranda sistemsizlikten ibaret yeni bir sistemi kurabileceksek eğer bir gün, o da bir anda olacak. Çoğumuz, gerçekleşene kadar imkansız olduğunu düşünecek ama olduğunda “vayy be,” diyeceğiz, “oldu işte!”. “Gezi”de olduğu gibi… Mayıs 2013’ün son günlerine yaklaşırken, dünya üzerindeki yedi milyar kişiden biri bile böyle bir kalkışmanın olabileceğini tahmin edebilir miydi? Ama oldu işte! Oluverdi!

Yeni dünya da böyle kurulacak işte. Bir anda kuruluverecek ve ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamayacağız! Şu anda bu yola taş koyan birçok kişi, topluluk ve oluşum var. Doğaya dönüş yapanlar, eGolojik yaşamdan eKolojik yaşama geçiş yapanlar ve yapma yolunda olanlar, kimi sanatçılar, şehirde direnen dostlar ve niceleri… Bütün bu kişiler bu yola küçük küçük taşlar koyuyorlar ve çoğu zaman kendileri bile yaptıklarının nelere yol açabileceğini, burada çırptıkları kanadın binlerce kilometre ötede kasırgaya yol açabileceğini, attıkları bir kartopunun kocaman bir çığa dönüşeceğini hesap etmiyorlar/edemiyorlar. Bu, öyle hesaba kitaba gelen bir şey değil çünkü. Sadece oluverir! Birdenbire… Hesaplanamaz, tahmin edilemez. Üstüne spekülasyon yapılabilir, atıp tutulabilir ama bilinemez.

Ben de bilemiyorum. Beklediğim(iz), özlediğim(iz) yeni dünya bir yıl sonra mı ortaya çıkar, yirmi yıl sonra mı, yoksa yüz yıl sonra mı… Görmeyi, yaşamayı çok istiyorum ama zamanlamasını bilemiyorum.

Neyse ki bilmem şart değil. Neyse ki yaptıklarım(ız) ve yapmaya niyetlendiklerim(iz), büyük çaplı bir dönüşümün gerçekleşmesi şartıyla yapılan şeyler değil. Gerçekleşmesini çok istiyor olabilirim ama bu bir ön koşul değil. Hayal ettiğim tarz bir dönüşümün gerçekleşmeyeceğini, bir şekilde kesin olarak biliyor olsaydım (mesela, Allah bana söyleseydi) da farklı bir hayat yaşamazdım. Kendimce doğru bildiğimin peşinden gitmeye devam ederdim. Elimden geldiğince, gücüm yettiğince…

Gücüm(üz) buradan geliyor gibi geliyor bana. Seçimlerimiz, sonuçlara bağlı değil. Niyetlendiğimiz sonuçlar var ama bu sonuçlar olmazsa da kabul. Buruk bir kabul ama kabul! Biz içimizden ve elimizden geleni yapalım da…

“Karanlık gibi aydınlık da beni kör edebilir.”e gelecektim ama sanki bu yazı tamamlandı.
Devam edeceğim…

—————————————-

Blog yazarının notu:

Bildiğin -ya da bilmediğin- üzere 2012 Temmuz’undan bu yana, bilerek ve isteyerek çalışmıyorum. Yani klasik anlamda “çalışmak”tan bahsediyorum tabii. Zira aslında hiç olmadığım kadar üretim halindeyim, ayrıca -yeri gelmişken- son derece keyifli ve afiyetteyim. Bu üretim sürecinde ortaya çıkan şeylerin çoğu bugünün piyasasında “para eden” şeyler değil ama bu, onların kıymetini azaltmıyor, içim ferah. Kendim ve diğerleri için daha güzel bir yaşam düşü, bu konuya kafa ve kalp yorma, yazıp çizme, bi’takım uygulamalar yapma ve buna kendini adama ne zaman para etmiş ki… 

Yok yok, katiyen şikayetçi değilim bu durumdan, hatta bunun için ayrıca şükran doluyum. Cidden! Hayatımı sürdürürken az miktarda da olsa (ayda birkaç yüz tl) paraya gereksinim duyuyorum ve yaptıklarım, bu parayı çoğu zaman “doğrudan” getirmiyor. Hep bi’takım dolambaçlı yollar… Neyse ki bu yolları da seviyorum. ((: 

Diyeceğim o ki eğer yukarıdaki veya diğer bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa, bunun sonucunda da bana para veya başka bir armağan iletmek istersen: emreertegun@gmail.com adresinden bana ulaşır mısın?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir