erkek buluşmamız sonrası
Kadın çemberleri, buluşmaları, inzivaları -benim bildiğim kadarıyla- en azından dört yıldır falan hayatımızda. Belki çok daha uzun zamandır varmıştır da ben bilmiyormuşumdur. Kadın arkadaşlarımızın, sevgililerimizin bu tip toplaşmalar düzenlediğini fark eden biz erkekler ise benzerini yapma konusunda uzunca bir süre pek heyecanlanmadık galiba. Kendi adıma, yıllar içinde birkaç kez, birkaç ayrı kişiyle buna dair konuşmuşluğum(uz), hatta ufaktan yeltenmişliğim(iz) var ama kuvvetli bir niyet ortaya koymadığımızdan olsa gerek, vuku bulmadı bir türlü. Tabii bunlar hep ben ve benim çevremdeki hikâye; başkaları bir şeyler yapıyordur belki. Hatta şimdi hatırladım, Aykut (Atasay) diye bir arkadaşımızın bir yıl kadar önce İstanbul’da haftada bir, erkek buluşmaları kolaylaştırdığını hatırlıyorum. Belki öncesi de vardır. Ha bir de, Çanakkale Bayramiç’teki yeni köylü erkeklerin birkaç kere toplandığını da biliyorum mesela.
Bense, birkaç kez eğilir gibi yaptığım bu konuda, ilk kez geçtiğimiz sonbahar aylarında ciddi bir girişimde bulundum. Council’ı, çember adabını bizle paylaşan, birkaç etkinliğine katıldığım sevgili Rob, Ekim ayında Çandır’da gerçekleştirmiş olduğumuz bir çalışma esnasında, beni erkeklerle çalışırken hayâl ettiğini, erkek çemberlerine öncülük edebileceğimi gördüğünü söyledi. İki kulağım arasında geniş kanallar vardır ve bir sürü şeyin birinden girip diğerinden hızla çıkması sıkça vuku bulmaktadır. Lakin böyle bir şeyi Rob’dan duyunca öyle olmadı, içimi bir heyecan bastı. O beni öyle gördüğünü söylediyse bunun bir hikmeti vardır mutlaka diye düşünüp geçtiğimiz yıl iki kere gerçekleştirdiğim Oyunlu, Çemberli Doğa Yürüyüşü etkinliğinin üçüncüsünü sadece erkeklere açık olarak duyurmaya karar verdim. Bunun biraz zorlu bir deneme olacağının farkındaydım, zira erkeklerin birçoğu bu işlerden uzak duruyorlar. Yapılan herhangi bir çemberli, kişisel dönüşümlü, yogalı vs.li etkinliğin ortalama %20’sini erkekler doldururken sadece erkeklerle bir şeyler yapmak çok kolay olmayacaktı. Bunu biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum: Sıfır başvuru! ((: Gerçekten gelmek isteyip de zamanı uygun olmayan birkaç kişi oldu ama bir başvuru bile gelmedi. İlk iki seferde, duyuruyu yaptıktan 24 saat sonra başvuruları kapatmak durumunda kalırken bunda haftalarca bir şeref golü bile atılamadı yani. Buna dair en komik kısım ise, iki-üç istisna hariç etkinliği paylaşanların hep kadınlar olmasıydı. -Genelliyorum tabii ama- onlar yıllardır içsel dönüşüm konusunda epey yol kat etmiş durumdalar ve artık erkeklerin de adımlar atmasını bekliyorlar. Duyuru ve cesaretlendirme konusunda kendilerinden almış olduğum ciddi destek sonuç vermedi ve ileride belki tekrar denemek üzere buluşmayı -mecburen- iptal ettim. Beni bayağı heyecanlandıran, benim için de bir ilk olacak bir buluşma fikriydi bu, azıcık kursağımda kaldı ama olsundu.
Sonraki aylarda İstanbul’da ve İzmir’de, benim bildiğim en az iki grup erkek çemberledi. Hatta İstanbul’daki grup, galiba düzenli olarak toplanmaya karar verdi, İzmir’dekiler en son ikide kalmışlardı; sonra ne oldu bilmiyorum. Ama bir hareketlenme olduğu açık.
Bizse, geçtiğimiz hafta, Çandır’da üç günlük bir erkek buluşması gerçekleştirdik. Herkese açık bir etkinlik değildi. Zaten yakın arkadaş olan, hatta çok uzak olmayan bir gelecekte birlikte yaşamaya ciddi niyet koymuş beş kişiydik… Bir arkadaşımız daha vardı hesapta ama gelemedi. (Bir de birtakım son dakika denk gelmeleri ile, iki kişiyi daha davet ettik ama katılmadılar.)
Puff şahane bir buluşma oldu! Nasıl anlatacağımı da bilmiyorum aslında. Çok yoğundu: epey derin konular konuştuk, uzun uzun dertleştik, can kulağıyla dinledik birbirimizi, bazı şeyler hayatta ilk kez dile geldi, çok esnedik, ihtiyaç olduğunda birbirimize minik destekler attık; bizim ekip için ilginç bir durum ama sadece bir kez nizami olarak çember yaptık (yine ilginç bir şekilde en sıkışık enerji o sırada oluştu), onun dışında -kendiliğinden açılan- her sohbette ortamda çember ruhu vardı ama konuşmalarda araya girdiğimiz, birbirimize sorular sorduğumuz, hatta akıl verdiğimiz bile oldu (bilmeyenlere not: çember’de bunlar yapılmaz) ama galiba o ruhu iyice içselleştirmiş olduğumuzdan, bütün bunlar hiç sırıtmadı; hatta süreci destekledi bence. Günlüğüme “sanki çemberi aştık biraz” gibi iddialı bir cümle bile geçmişim.
“harika bir yere götürdüm çocukları”-1 (fotoğraf: volkan) |
Başka… Kâğıt oynadık; bir süredir hayâlini kurduğum kümesin yapımına başladık (kalanını yalnız tamamlayacağım ve umarım on gün içinde falan tavuklara kavuşacağım); balık tutmaya yeltendik ama başaramadık; çok güzel yemekler yedik ama bu konuyu büyütmeden, tantanaya çevirmeden, saatlerimizi buna vermeden (kafanızdaki klasik kalıpları -varsa tabii- yavaşça yere bırakın, makarna falan yemedik; mesela bir gün akşam yemeğinde brokoli ve salata yedik, “nasıl erkek buluşması lan bu!” diye çok güldük); yürüyüş yaptık, harika bir yere götürdüm çocukları; bolca hurma, kuru incir, fıstık, çekirdek yedik; çaylar- kahveler içtik; epey güldük, biraz ağladık; su gibi aktık, yakınlaştık; Hira’nın bugün bir e-posta yazışmasında çok güzel bir şekilde ifade ettiği üzere güçsüzlüklerimizi paylaştıkça güçlendik. Zira dile gelen her zorluk, paylaşılabilen her kırılganlık hâli, akan her damla göz yaşı şifalandırıyor. Şükür ki yapabildik bunları!
“harika bir yere götürdüm çocukları”-2 (fotoğraf: baran) |
Görünen o ki erkeklerin ve erkek olma hâllerinin üstüne yapışmış kirlerden zaten büyük oranda arınmışız, ama kazıdıkça bir şeyler çıkmadı değil; daha da çıkar. Gerek buna dair gerekse daha genel insanlık hâllerine dair zorlukları, sıkıntıları da birlikte göğüslediğimizde her şeyin ne kadar kolaylaştığını bir kez daha gördük. Bunu çemberlerde uzun zamandır yaşıyorum zaten ama sadece erkeklerin olduğu bir alanın enerjisi bambaşkaydı.
Rakı sofrası kurmadık, mangal yakmadık (zaten iki vejetaryenimiz, bir balık-hariç-vejetaryenimiz vardı) maç neyim konuşmadık, birbirimize üstünlük taslayıp alfa erkeği falan olma rekabetine girmedik, kimse baskın değildi, kimse çekinik değildi, kimse her şeyi en iyi bildiğini sanmıyordu, kimse bilgisiyle veya becerisiyle diğerlerini dövmedi, kimsede kibir-mibir-üstten bakışlar yoktu (bende bile p:).
Alan herkesindi ve çok güvenliydi, herkes alanındı ve güvendeydi; sevgi vardı, dostluk vardı, dayanışma vardı, şükür vardı. Ve baştan sona kadar hep bir hafiflik vardı.
Hiç kasmadan, su gibi geçti üç gün. Bir yandan da zaman büküldü ve uzadı; neler neler sığdı bu aralığa…
Çok şükür valla…
Ve son söz Volkan’ın olsun: “Oğlum ne güzeldi lan. Aferin bize.”
Volkan benim kümesin kapısını yaparken, ben -Güllü ablayla muhabbet ayağına- kaytarıyordum… Burada pek bir şey belli olmasa da görünen direkler kümesin iskeleti. (fotoğraf: çağım) |
bir gün kahvaltı hazırlarken şu manzarayla karşılaştım ((: “okuma saati” adlı çalışmam… |
9 Yorum
Tijen
Özenti gibi olmasın ama İngilizce ifadesi daha bir dolu dolu oluyor sanki: I'm proud of you guys! Wallahi öyle. İyi ki varsınız güzel yüreklerinizle.
dharma
Huzur, umut, coşkuyla doldu içim. Kalbinizden öpeyim be canlar 🙂
emre
sağol ticencimmm!!! ((:
emre
öp be dharma!!
((;
aylin Cihan
Hımm.E bizim oralarmış buralar 🙂
emre
öyle miymiş? ama tanışmıyoruz değil mi?
aylin Cihan
Hayır
deniz m. örnek
süpermiş
emre
((: