Sevgililik, arkadaşlık; tek eşlilik, çok aşklılık
Bu yazı HT Hayat’ta da yayımlandı. https://hthayat.haberturk.com/yazarlar/emre-ertegun/1077633-sevgililik-arkadaslik-tek-eslilik-cok-asklilik
***
Hafta sonu İzmir’de gerçekleştirecek olduğum Yakın Yakına isimli buluşmanın da etkisiyle olsa gerek, bu hafta yakın ilişkilere dair bir şeyler yazma niyetindeydim ama tam olarak hangi kısmına dokunmak istediğim bir türlü kendini göstermedi.
Genel olarak bu konuya eğilme, derinlemesine bakma ve keşfetme isteğim her daim güçlü olmakla birlikte şu sıralar kendi hayatımda buna dair öne çıkan bir deneyim, düşünce, duygu olmadığı için giremedim mevzuya. Bu bende genel bir durum; içimde o an canlı olmayan bir şeye dair konuşmak, yazmak hemen hiçbir zaman mümkün olmuyor. Kendimi zorladığımda da sanki gerçek olmayan bir şeyler anlatıyormuşum gibi geliyor. Belki Emre kişisinin geçmişine dair yaşanmışlıklarını anlatıyor olsam da o an’ın gerçeğini yansıtmadığı, o şey o an canlı olmadığı takdirde sahtelik ve ölülükten başka bir şey çıkamıyor sanki ortaya. Kendime yabancılaşıyorum anlatırken…
Dün gece uyumadan hemen önce, ne yazacağım konusu hiçbir şekilde aklımda değilken bir an’da yine eski bir yazım düştü zihnime. Durup dururken düşmüş olması, şu an buna ihtiyaç olabileceğini düşündürüyor bana. Aşağıda okuyacağınız yazı, bu an’ın Emre’si için çok sıcak değil belki ama ilişkileri sorgulamaya dair kıymetli olduğunu düşündüğüm için -bir-iki minik dokunuş haricinde- o günün Emre’sinin diliyle başbaşa bırakıyorum sizi.
**
Arkadaşlık ilişkileri nadiren bitiyor, büyük sıkıntılar yaşamadığımız sürece ayrılmıyoruz dostlarımızdan; olsa olsa zaman zaman uzaklaşıp yakınlaşıyoruz. Yine çoğu zaman, çok fazla sorgulamıyoruz da; bunun ne olduğunu, ne zaman başladığını, nasıl gittiğini… Daha kendi hâlinde gidiyor sanki bu ilişkiler.
Oysaki sevgililiklere, romantik ilişkilere bakışımız farklı. Daha net bitiş ve başlangıç noktaları olsun istiyoruz. Tanımlamak, netleştirmek istiyoruz (“Şimdi biz neyiz?”); güvende hissetmediğimiz için olsa gerek. Tanımladıktan sonra da yapışıyoruz tanımlarımıza, güvenli (!) limanlarımıza.
Ayrıca yine sevgililikleri daha çok sorguluyoruz. İyi mi gidiyor, kötü mü; yakın mı hissediyoruz, uzak mı; devam edecek gibi mi, yoksa sönüyor olabilir mi? Dalgalanmaları daha yakından takip ediyor, daha fazla endişe yüklüyoruz bu ilişkilere. Endişeler ise kendi kendilerini doğruluyorlar ve bir süre sonra çoğu ilişkiyi çöküşe götürüyorlar sanki.
Bu tanımlama ve sürekli sorgulama ihtiyacı, tek eşlilik kültürünün getirdiği bir durum olsa gerek. Dostluklarda, arkadaşlıklarda böyle tanımlamalara gerek olmuyor genelde; zira bir dostumuz varken bir tane daha olmasında, bir diğeriyle kahve içmekte bir sorun görmüyoruz. Yakınlaştığımız, daha fazla zaman geçirip daha fazla şey paylaştığımız kişiler zaman zaman değişiyor ve bunu bazen fark etmiyoruz bile. Kendiliğinden oluyor zira ve nadiren bunun üzerine kafa yoruyoruz. Doğal bir akış var sanki orada. Tüm ilişkilerde bulunan yaşam-ölüm-yaşam döngülerini, arkadaşlık ilişkilerinde büyük oranda kabul etmişiz ve çok daha az endişe yüklüyoruz bunlara.
Sevgililik öyle değil. Tüm bu karmaşada, binbir güçlükle birini (“the one”) bulmuşum, çok dikkatli olmalıyım. Her an gözüm üstünde olmalı ilişkinin: Ne oluyor, nasıl gidiyor, ne yapmak lâzım… Gözüm üstünde olmalı karşı tarafın: Beni hâlâ seviyor mu? Ne zamandır söylemiyor da… Beni hâlâ beğeniyor mu? Başkasına bakıyor mu? Ya bakarsa? Ya giderse? Ya onu kaybedersem… Dikkatli olmalıyım, doğru davranmalıyım, kaybetmemeliyim…
Çünkü sadece O var hayatımda. O’nu seçtim ve O da beni seçti. Çünkü romantik ilişkiler bunu gerektirir; birim zaman aralığında bir kişiyi sevebilirim. Başkasını sevemem, başkasına göz ucuyla bile bakmamalıyım. Bakarsam yanlış yaparım. İhanet etmiş olurum. O da yalnızca beni sevsin. Başka kimseyi beğenmesin, kimseyle bakışmasın, kimseyle flört etmesin. Çünkü sadece Ben varım hayatında. Ben’i seçti ve Ben de onu seçtim.
Sevgililik böyle bir şey, birbirimizin her şeyi olmalıyız. Birlikte gülmeli, birlikte ağlamalı, birlikte yemeli, birlikte tatil yapmalı, sadece ikimiz sevişmeli, en güzel yemekleri birbirimiz için yapmalı; mutfakta aşçı, sokakta efendi, yatakta ateşli olmalıyız; ve bunların hepsini her an yapabiliyor olmalıyız. Bir ya da birkaçı sekteye uğradığında sorun var demektir. Çok dikkatli olmalıyız. Üstüne titremeliyiz ilişkinin ve birbirimizin.
Özen göstermek iyi ve gerekli de iş titremeye gelince sıkıntı, bunun korku titremesine dönüşmesi… Korkuyla titrediğimiz takdirde ise hatalar yapma olasılığımız artar, hatta kaçınılmaz olur.
***
Peki ne yapmalı? Nasıl etmeli de daha hafif yaşamalı şu romantik ilişkileri, sevgililikleri?
Buna bir formül vermeye cüret edecek değilim. Yukarıda tek eşlilikte yaşanan sıkıntılardan bahsettim ama bu sıkıntıları, çok eşlilik/aşklılık tecrübelerine ve denemelerine, oldukları gibi taşıma ve çok daha fazlasını davet edip ortalığı iyice karıştırma ihtimali hiç de az değil.
Yine de son birkaç yıldır çevremdeki birçok kişinin (ben dâhil) buna dair kafa-kalp yorduğunu, bunu çeşitli şekillerde denediğini ya da en azından denemeyi düşündüğünü; bunun çiftler arasında konuşulduğunu, bir şekilde gündemde olduğunu gözlemliyorum. Epey çetrefilli bir yol bu ve kolay kolay iki kişinin bir başlarına kotarabilecekleri bir konu da değil. Free love (özgür sevgi/aşk) konusunda sıra dışı deneyimleri olan bir topluluk olan Tamera‘dan (Portekiz’de bir eko-köy) akan deneyimler, bunun ancak ve ancak topluluk desteğiyle kotarılabilecek bir konu olduğu konusunda gayet net bir çerçeve çiziyor. Gerçekten de sevgi dediğimiz şeyi öylesine kirlenmiş, öylesine korku dolu yerlerden yaşayabiliyoruz ki hemen hepimiz bir şekilde kıskançlık, yetersizlik, sevilmeme gibi -aslında özümüzde olmayan ama bir şekilde üstümüze yapışmış- zorlu duygularla cebelleşirken böyle bir şeyi bir başımıza denediğimiz takdirde bunların altında ezilme ihtimalimiz çok ama çok yüksek. Öyle görünüyor ki bu yaklaşımı deneyimlemek, araştırmak isteyenlerin desteğe ihtiyaçları oldukları bariz.
İllaki çok aşklılık vb. deneyimler için değil; her koşulda, hepimizin birbirimizin desteğine, şefkatine, ilgisine ve aynalanmaya ihtiyacı var. Daha klasik bir ilişki yaşamak -ya da bu tarz bir ilişki yaşamamak- istiyorsak da yazı boyunca değinmiş olduğum zorluklarla sağlıklı bir şekilde ilgilenebilmek için, yine desteğe, topluluğa, şefkate, sağlam kucaklaşmalara, paylaşacak güzel kalplere ve ağlanacak omuzlara ihtiyacımız var.
Birbirimiz için gerçekten burada olmaya ihtiyacımız var. Formül bu belki de…
Tabii ondan da önce, kendimiz için burada olmaya… Ama bu başka bir yazının konusu…