-
çember – 102
İkinci döneme hoş geldiniz. Birinci dönem notlarına çember – 101 adlı yazıdan erişebilirsiniz. Eğer ki onu okumadıysanız ve hele ki çembere yabancı iseniz, önce o yazıya gidip sonra buradan devam etmenizi öneririm. Şimdi yavaştan derinleşme zamanı… Bu ve bundan sonraki yazılarda (muhtemel sırada iki tane daha var) çemberin bana en önemli gelen noktalarından birkaçını dillendirmek istiyorum. *** Çemberin en sevdiğim yanlarından biri, herkesle ve her şeyle bir olduğumuzu hatırlatması; özellikle geçtiğimiz yazıda paylaşmış olduğum ilkeler çerçevesinde aktığında (kalpten dinleme, kalpten konuşma, spontanlık ve özde kalma) alanda müthiş bir sevgi, şefkat yoğunluğu oluşması… Hemen her çemberde çoğu kişinin paylaşımında kendimizi buluruz ve özellikle ilk kez oturanlar buna şaşırır; “Sanki hep ben…
-
the fil ve gözleri bağlı bizler
Sevmek, ruhun en kıymetli, belki de tek gerçek işi. Her şeyle ve herkesle bir ve bütün olduğumu gerçek anlamda idrak ettiğim zamanlarda ortada sevgiden başka bir şey kalmıyor. Böylesi zamanlarda her ağaç, her ot, her kedi-köpek veya kertenkele ve hatta her insanı olduğu gibi kabul edebiliyorum. “Kötülük” yapanları, “hatalar” yapanları dahil… Tırnak içine almam boşuna değil; neye göre kötü, kime göre hata… (Yazının kalanındaki tırnaklara da dikkat! Her biri göreliliği hatırlatsın.) Bütün dünyayı ve olan-biten her şeyi, -klasik benzetmeyle- kocaman bir fil olarak düşündüğüm ve her birimizin gözleri bağlı bir şekilde bu filin küçücük bir kısmını tuttuğumuz gerçeğini göz önünde bulundurduğumda, herhangi bir konuda herhangi bir yargıda bulunmanın ne kadar…