“kolektif yeni”yi kurma yolculuğunda bir deney
Ön not: Başlık konusunda çok debelendim ve en sonunda bir önceki yazıya referans veren bir başlık çıktı ortaya (içime de sinmedi aslında). Hatta bu ‘ön not’u yazdığım zaman itibariyle hala netleşmiş değil(d)im.
Bu sancıyı da paylaşmasam olmazdı.
———————————————————————————————————-
Birazdan yazacaklarımı yazma, bu dene(me)yi yapma isteğim bir süredir belli belirsiz var ama 5 Ekim Cumartesi günü öğleden sonra sularında bir anda ve -ilk kez- çok güçlü bir şekilde gündemime girdi. Çok özel bir şey olmadı aslında; sosyal medyada gezinirken, offlayn olduğum günlerde ne olup bittiğini takip ederken bir anda heyecan bastı ve artık zamanının geldiğini hissettim. O gün ve gece bu metni hazırlamaya başladım ve taslak büyük oranda ortaya çıktı; sonrasında -belki de ilk kez- bir anlık heyecanla yazdıklarımı paylaşmak yerine metin üzerinde biraz daha çalışarak derdimi en iyi şekilde anlatabildiğim kıvama getirmek istedim ve şimdi meramımı paylaşıyorum:
Dostlarım, ailem ve beni bu satırlar aracılığıyla tanıyan bir avuç insanın bildiği üzere, bir yılı aşkın süredir çalışmıyorum; Eylül 2012’den beri bir evim de yok. Kira vb. dertlerden kurtulalı çok oldu yani; çok çok az para harcayarak yaşıyorum. Hesap-kitap yapmıyorum ama ayda, taş çatlasın 300-400 TL falan harcıyorum galiba. İstanbul’da çok zaman geçirdiysem 500 TL ya oluyordur, ya olmuyordur; öyle diyim.
Tüketimimi neredeyse tamamen temel ihtiyaçlar seviyesine düşürdüm; zorunda olmadıkça kıyafet falan almayalı zaten yıllar oluyor; yolculuklar çoğunlukla otostopa döndü; hiçbir zaman çok fazla içmişliğim olmasa da alkol kullanımım iyice azaldı; dışarıda yeme-içmeyi büyük oranda bıraktım (eskisi gibi keyif de almıyorum zaten); ihtiyaçlarımın büyük kısmını paylaşım ekonomisi çerçevesinde karşılıyorum, ancak epey didinip başka bir yol bulamazsam bir şeyi ‘satın alıyorum’.
Epey de ürettim bir yılı aşkın süredir, geri dönüp bakınca şaşırdığım oluyor. ‘Şunu yaptım, bunu yaptım’ diye anlatmak kendini beğenmişlik olarak düşünülür, hor görülür ya; çok giresim gelmiyor oralara. (Yine de bu yazının en alt kısmında en çok okunan, paylaşılan; dünyaya katkı yaptığımı hissettiğim girişim ve(ya) fikirlerimi anlattığım birkaç yazıyı paylaşıyorum.) Zaten birazdan yapacak olduğum çağrının muhatapları, beni az çok tanıyan/bilen, -artık her ne yapıyorsam- yaptıklarımın farkında olan ve beni bu yönde teşvik ve takdir edenler…
Ama yine de özet olarak…
Yıllardır mümkün olduğunu iddia ettiğim(iz) ‘başka bir dünya’yı yaratmaya çalışıyorum; hem kendi hayatımda uygulayarak, hem de bu uygulamaları görünür kılarak ve yazıp çizdiklerimle sizleri oraya davet ederek…
Çokça ilhamlanarak ve bir o kadar ilham vermeye çalışarak / verdiğimi umarak…
‘Paylaşım’ kavramını hayatımın tam merkezine yerleştirerek, maddi/manevi neyim varsa ortaya sererek ve her türlü ihtiyacımı dile/yazıya getirerek, almaktan da vermekten de çekinmeyerek…
Çok yeni tanıştığım (ve aslında ta içimde hep bildiğim) ‘armağan ekonomisi’ni sonuna kadar hissederek ve hayatıma uygulamaya çalışarak…
Çevremdekilerin ihtiyaçlarına fazlaca hassasiyet göstererek ve elimden gelen en fazla oranda onlara destek olarak… (çokça manevi, azca maddi)
Önümüzdeki dönemde de, aynı bu şekilde yaşamaya devam etmeyi, dokunabileceğim kişilerin yanında olmayı, paylaşım konusu ile ilgili dünyaya daha fazla katkı sağlamayı, çokça okumaya ve yazmaya devam etmeyi, ütopyaların aslında çok da ‘ütopik’ olmayabileceğini, yaşadığım hayatla ve seçimlerimle göstermeyi planlıyorum (daha doğrusu kendiliğinden öyle gidiyor, planlıyor değilim); ana hatlarda değişiklik yok yani.
Ama bunlara ek ve aslında tamamlayıcı olarak, yaygın mecralarda yazma girişimlerimi başlatıyorum, ne kadar mümkün olacak, göreceğiz; sonra mesela yaptığımız ettiğimiz güzellikleri paylaşabileceğimiz, bizi sürekli gülümsetecek ve umut verecek bir web sitesi fikrim var (fırsat bulup vakit ayırdığımda bundan ayrıca bahsedecek ve ilgilenenlerden destek isteyeceğim), onunla ilgili çalışmak istiyorum; 21 günlük Likya Yolu yürüyüşü sırasında doğada yürüyüş ve kamp olaylarının ne kadar muhteşem, büyülü ve iyileştirici olduğunu daha da iyi fark ettim, buna eğilesim de var ve bazı girişimlerde bulundum bile. Bunlarla sınırlı değil elbet ama tam da bugün yapmak istediklerim bunlar. Ha bir de -galiba- boyumu epey aşacak bir şeyi de düşlemeye başladım bir süredir ama onu daha sonra paylaşsam…
Şu an olduğum yer, üç aşağı beş yukarı budur dostlar.
Bu arada yine yakın çevre biliyor ki, ailemden veya başka bir yerden gelen herhangi bir gelirim yok ama sadece para kazanmak için sevmediğim şeyler yapmayı kesinlikle düşünmüyorum. Elimde olan az bir meblağ ile geçiniyorum ve bu kalan meblağ çok fazla sayılmaz. Ve işte zurnanın zırt dediği yere, başka bir deyişle sadede geldik: Sürdürülebilirliğimi sağlamak için sizlerden destek istiyorum. Yani bir nevi kendi kitle fonlama (crowdfunding) kampanyamı başlatıyorum. Bir seferlik veya periyodik para armağanlarınızı talep ediyorum. Bunun için herhangi bir utanma/sıkılma hissetmiyorum. İstediklerimi(zi) yapmak, hayallerim(iz) ve ‘başka bir dünya’ için çalışmaya ve -hayattaki öğretmenlerimden biri olarak gördüğüm Selahattin’in deyişiyle- ‘dünyaya hizmet etmeye’ devam etmek istiyorum; bunları yaparken de zaten çok aza indirdiğim harcamalarımı düşünmek, bunlar için endişelenmek zorunda kalmamak istiyorum. Bu konuda bana destek olmak isterseniz* çok mutlu olurum.
Birkaç prensibimsi şey geçiyor içimden; yazıya dökmeye çalışayım:
– Mümkün olduğunca çok kişiden, mümkün olduğunca az tutar edinmek istiyorum. Böylece destek olmak isteyenlere en az yük binecek, ayrıca böyle bir deneyin daha fazla kişi tarafından desteklendiğini görmek ve göstermek hepimize iyi gelecek.
– Tercihen az ama periyodik destekleriniz için sizi teşvik etmek istiyorum. Bir seferde 100 TL vermektense ayda 10 veya 20 TL (ve hatta 5 veya 1 TL) vermeniz sürdürülebilirlik açısından daha faydalı olacaktır.
– Bunu yaparken banka hesabı kullanmamız gerekirse EFT’yi, havaleyi ücretsiz yapmanızı çok ama çok isterim. Bunu yaparken bankalara para kazandırmak istemiyorum. Bunları ayarlayalım bi’ şekilde. Bu arada bu işi kolaylaştırmak için paypal hesabı da açabilirim ama henüz yeterince araştırmadım. Ama en çok istediğim ne biliyor musunuz? Banka falan da kullanmadan bu işi yüz yüze gerçekleştirmek. Teşekkürümü yüzünüze yüzünüze söylemek… Mümkün mertebe öyle yapalım bence, hımm?
– Cömertlik, iyilik gibi şeyler bulaşıcıdırlar. Destek olmak isteyenlerin bir itirazı olmadığı sürece, isimlerini ve desteklerini yine bu blogda paylaşacağım.
– Eğer destek olarak toplayacağım para (yani kem küm, toplayabilirsem) veya -ola ki- bir şekilde bir yerlerden kazandığım para, o ayki ihtiyacımı aşıyorsa bunu yine buradan bildireceğim. Bu durumda yapabileceğimiz şeyler çeşitli ve destek olanlarla birlikte karar veresim var: Fazla parayı iade edebilirim, sonraki aylarda kullanmak üzere tutabilirim, güzel toplumsal projeleri veya benim gibi yaşayan kişilerden ihtiyacı olanları destekleyebiliriz vs. Ama bunu destekçilerle kararlaştırmak isterim.
– Bu deneyin son kullanma tarihi yok bu arada; gittiği yere kadar (yani desteklemek isteyen birileri var olduğu müddetçe) veya ben bir şekilde yanlışlıkla para kazanmaya başlayana kadar veya -olur da- paranın hayatım(ız)da gerçekten hiçbir yeri kalmadığı bir an gelirse, işte o an’a kadar sürebilir. Herhangi bir zamanda bitirebilirim(z) de. Bunu hesaplamak mümkün değil; hemen her şeyi olduğu gibi, bu konuyu da akış hazretlerine bırakıyorum.
Bu arada öyle sanıyorum ki, bu yaptığım bazılarınıza çok tuhaf, saçma gelebilir ve hatta bunu bir nevi dilenciliğe benzetenler de olacaktır. Bu şekilde hissedenlerden tek ricam, bu hislerini -mümkünse- bu yazının altındaki yorumlarda, veya öyle tercih etmiyorlarsa da doğrudan benimle paylaşsınlar. Çok yakın bir arkadaşım da, uzaktan bir tanıdık veya hiç tanımadık biri de olsanız, bu satırların sizlerde uyandırdığı yankıyı bilmeyi çok isterim. Ve bu yankı neye benziyor olursa olsun üzülmeyeceğimden, kırılmayacağımdan, bozulmayacağımdan şüpheniz olmasın. Asıl -mesela- bütün bunların bir ‘saçmalık’ olduğunu düşünüyorsanız ve benimle paylaşmıyorsanız bu üzücü olur, olsa olsa. Elbette olumlu düşünce ve hissiyatınızı da paylaşmanızı ve desteğinizi görmeyi çok isterim; çok da motive edici olacaktır. Yani aslında içinizden her ne geçiyorsa paylaşırsanız, nasıl da hoşuma gider…Öncelikle burada paylaşmanızı isteme nedenim de, bu dene(me)yle ilgili fikirleri, övgü ve eleştirileri herkesin görmesini istemem.
Öyle işte. Durum bu! Bakalım neler olacak…
Ben pek heyecanlıyım, sizi bilmem…
* Destek olmak isteyenler bana bir şekilde ulaşır, değil mi? emreertegun@gmail.com , 0 533 302 5525
———————————————————————————————————
– Dünyanın gelmiş olduğu hale ilişkin bir yazı için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2012/09/medeniyet-derken.html
– Belki de yaptığım en orjinal şey; negatif faizli borç verdim ya ben ((: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/02/borc-vermek-istiyorum.html
– Dayanışan topluluklar oluşturmak için bir fikir için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/02/topluluk-sigortas-kumbaras.html
– ‘yeni’ye dair bir yazı için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/03/bambaska-bir-dunyann-kaps-aralanrken.html
– Bireysel armağan çemberi uygulaması denemesi için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/03/kitlesel-hediye-cemberi-uygulamas.html
– Çok bilmediğim ama çok önemsediğim temiz su ve ekolojik gıda gibi konularda atıp tutmalarım için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/07/temiz-su-ekolojik-gda.html
– ‘Ne yapmalıyız?’a cevap vermeye çalıştım: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/08/peki-ne-yapmalyz-konusu.html
– Yine mevcut duruma kızarken… http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/02/kolektif-geri-zekallk.html
– İçimden taşan keyfi anlatmaya çalıştım: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/10/insan-keyiften-olur-mu.html
– ‘yeni’ye dair, beni de çok heyecanlandıran bir yazı; sanki ben yazmadım da bir şey bana yazdırdı: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/10/hadi-yeniyi-kuralm.html
– göçebe yaşamaya başladığım ilk günün sonundan: http://gocebegunler.blogspot.com/2012/09/gocebe-gunlukleri-gun-1.html
– göçebeliğin dördüncü gününde ne yaptığımı sorgularken: http://gocebegunler.blogspot.com/2012/09/gocebelik-de-nereden-ckt.html
– ‘topluluk’lara olan güvenimin tavan yapmasına dair: http://gocebegunler.blogspot.com/2013/04/cok-iyi-hissetmece.html
– ‘göçebe günler’in sonuna mı geldim acaba’ derken: http://gocebegunler.blogspot.com/2013/05/gocebe-gunlerin-sonu-mu-ki.html (not: yok, gelmemişim meğer)
– göçebe hayatın yıl dönümünde yazdığım, benim için önemli bir ‘durum değerlendirmesi’: http://gocebegunler.blogspot.com/2013/08/gocebenin-bir-yl.html
– ve devamı… http://gocebegunler.blogspot.com/2013/08/dun-ve-bugunden-kalanlar-ve-yarn.html
– Yürüyüş yaptığım Likya Yolu’nda çokça not aldım ve sonraki yürüyüşçüler için bunları bir blogda toparladım, hatta bu bloga da bir ‘armağan ekonomisi’ misyonu yükledim: http://likyayoludestek.blogspot.com/
—————————————–
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi’ ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com
18 Yorum
Namık Türk
merhaba emre;
ben senin yazılarını rastgele takip etmeye başlamış bir blog severim. yazılarını ve seni takip ediyorum amma velakin bugünkü yazından sonra login olup sana yazmaya karar vedim.
Bence bugünkü yazında "para" konusunu açman çok hoş olmamış, çünkü tercih ettiğin hayatın en zor tarafını birileri üzerinden kolaylaştırman senin peşinde koştuğun, inandığın değerlere bence gölge düşürmüştür. Benim için seni değerli kılan " vay be adama bak… helal olsun … biz plazalarda geçim derdine düşmüşken rest çekmiş" vs. düşünürken , sen kapitalist düzenin insanların belini büktüğü "para" noktasında destek istiyorsun. emin ol ben ilk okuduğumda "keşke banada birileri para yollasa, bende böyle yaşasam" dedim. Kartlara 20.000 lira borcum var 🙂
Neyse; hissiyatımı paylaştım.
Yolun açık olsun, elbise istersen bedenine göre yollayabilirim yada yemek çeki(sodexho) bulmaya çalışırım.
Hoşça kal.
Aslı Tosuner
Merhaba Emre,
Yazının başlığı gerçekten çok hoş.:) Yazdıklarının bende uyandırdığı güzel ve olumsuz hisleri paylaşacağım.
Güzel olanla başlayayım. Ben her insanın bütünün parçası olarak, belli yeteneklerle o yetenekler doğrultusunda amaçlarla dünyaya geldiğine inanıyorum. Bazı insanlar yaşamıyla örnek olmak, model oluşturmak ve bu şekilde ilham vermek için güçlü bir motivasyon ve yetenekle geliyorlar. Mark Boyle gibi. Dolayısıyla, yaptıkların gerçekten çok cesurca ve bugün için gerçekten çok önemli. Bu şekilde başarıyla devam etmesini diliyorum ki edecektir zaten.
Genelde bir proje için para toplanması olağan görünür ama senin yazdığın durum daha çok "birisi bana maaş bağlasın, ben hobimlerimle uğraşayım" tarzında görünüyor. Yani ilk uyandırdığı his bu. Şimdi bahsettiğin şey aslında bir tür "kolektif maaş" denemesi. Yani egemen ekonomik sistemde bir patrondan o parayı almak yerine, topluluktan almaya çalışıyorsun. Ama burada bir dengesizlik hissediyorum. Sanırım olumsuz duygu da oradan geliyor.
Öncelikle bana sürdürülebilir gelmedi. Bu ay da bana kimler para yollayacak diye beklemek sürdürülebilir bir kaynağın olmadığını gösteriyor. Ve çok havada duruyor. Hani bir sıkıntın vardır ihtiyacın vardır para yollanır ama bu durumda insanlar niye yollayayım ki(sırf bu adam kurumsal şirkette çalışmasın diye) diyebilirler.
İkincisi karşılığı net değil. Yani bir yerde çok verimli işler yapan bir insan vardır ve topluluğu o yaptığı işe devam etsin diye destekleyebilirler. Ama senin para aldığın kişilere ne vereceğin belirsiz. Düzenli para istiyorsun ki bu, o insanların sana yatırım yapması demek, özellikle karşılıklılık prensibi kesin olmalı dediğimizde.
Sonra kavram karmaşası da var. Takas, armağan ve bağış farklı şeyler ama hep karıştırılıyor. Burada anlattıkların bağışa giriyor bana göre, armağana değil. Armağan, kişiler veya topluluklar arasında özellikle güven ilişkileri kurmak için kullanılan bir araçtır, sembolik değeri vardır, maddi değil. Dolayısıyla burada armağan ekonomisi yapılmış olmuyor. Bir kurumu yapacaklarına ikna edip burs almak gibi daha çok, yani bağış denebilir. Öte yandan sayı çok olsun diyorsun, para yollayanlar açısından. Bu çok sayıdaki insanların hepsiyle güven ilişkisi geliştiremezsin, dolayısıyla yine armağan ekonomisi olamıyor, o işlev çalışmıyor çünkü.
Eğer insani duygulardan ötürü para verilsin diyorsan bu kesin bağıştır, burstur. Ama bir karşılık vereceksen, o zaman ileriye öde prensibiyle uzun vadede armağana evrilebilir. Senin insanlarla kurduğu ilişki, iletişim ve topluluk yaratma eforların çerçevesinde. Benim tavsiyem de sonuncusu zaten. Karşılıklılığı daha ön plana çıkarman ve netleştirmen. Para verecek kişilerle nasıl bir çerçevede iletişim/ilişki kuracağını netleştirmen.
Aklıma ilk gelenler bunlar. Ancak şunu söylemeliyim ki bu tür deneyler çok heyecan verici olsa da insanlara yukarıda bahsettiğim olumsuz duyguyu hissettirmede çok ince bir sınıra sahiptir. "Oh herşeyi beleşe getiriyor" duygusu çok kolay oluşabiliyor. Bu duygunun oluşmaması için de bence bunu aktarırken kullanılan dil, amaçların, niyetlerin, planaların netleşmiş olması ve kişinin destek talep ettiği kişilerle kurduğu ilişki çok önemli. Eğer birisi benle bu yönde bir ilişki kurmuyorsa mesela, benim içimden vermek gelmiyor. Yani daha yakın hissettiğim ve güven duyduğum kişilere daha verici olabiliyorum, bu anlamda dedim. Öbür türlü – kimi zaman armağan ortamlarında da- hissettiğim şey, ilişkilerin yüzeysel şekilde sadece gelecekte sağlanacak bu çıkar için kurulduğu duygusu.
Sevgiler
Aslı
emre
Namık ve Aslı,
Yazdıklarınızı okudum ve çok önemsiyorum. Başka yorumları da beklediğim / merak ettiğim ve yazdıklarınıza hemen karşılık vererek öne çıkmak istemediğim için şimdilik beklemedeyim ama mutlaka kendi görüşlerimi paylaşacağım.
Burada bu tartışmayı yapmak çok mutluluk verici. Teşekkürler!
Var olun.
Aysu Erdoğdu
Eğer bir yıl önce böyle bir yazı okusaydım, bunun delilik, saçmalık, hatta zevzeklik olduğunu düşünebilirdim. Ama artık inandığım ve bizzat tecrübe ettiğim, sadece akılla değil kalple de yollara koyulmanın ve denemenin çok eğlenceli olduğu 🙂
Ben henüz senin gibi tüm duvarlarımı yıkamadım Emrecim, ama senin yol açıyor ve deniyor olman ümit veriyor… Çok seviyorum seni, yanındayım!
Adsız
aslında yazıyı bundan 10 yıl öncede okusam vay canına adama bakar mısın king ya derdim … şimdi bu adamı tanıyorum ya iki kat heyecanla takip ediyorum … EMRE ,bu yaptığın aslında insanın doğasında olan ve bilinç altına attığı dünyanın insan modeli.manevi ve maddi destek konusunda yorumları okudum benimde iki çift lafcağızım var izninizle.
bende bu yazıyı okuduğumda şunu hissettim , bi adam var uzaklarda benim hayal ettiğim dünya için iyi şeyler yapmış , kendini gerçekleştirmek için hala bu sistemin içinde çırpınan ben gibilerden sadece küçüçük bir destek isteyerek bir yıldır azimle sürdürdüğü bu hayatı devam ettirmek.KABUL ETMELİYİZ , bazı insanlar çok cesurlar ve içlerindeki büyük ruhu açığa çıkartmayı başarmışlar. ben emrenin para gibi değersiz bir şey için bir yıllık verdiği mücadelenin bitmesini istemiyorum. bir model gibi yaşa emre her zaman Betül var yanında. seni çok seviyorummmm 🙂
Aslı Tosuner
Uzun yazmışım biraz, kusura bakma. Postalandıktan sonra farkettim, Senin yazın kadar yer kaplaması rahatsız etti, ondan belirteyim dedim. Yanlış anlaşılmama adına bazen lafı uzatabiliyorum.
emre
Aslıcım, uzun yazmışsın evet ama sıkıntı yok. İyi yapmışsın. Teşekkürler…
emre
Yorumlar için çok teşekkürler, daha fazlasını da görmeyi ve bu konuyu harlandırmayı çok isterim. Bütün yorumları okuyup ortak bir yanıt yazmayı beceremeyeceğim için tek tek 'yoruma yorum' yapmaya başlıyorum şimdi:
Namık Türk'e – Öncelikle açık yürekliliğin için çok teşekkürler. Yalnız bu 'para'yla olan ilişkimiz bana çok sorunlu geliyor ve kendimi bunun tamamen dışında görmüyorum. Ama üstüne eğildiğim bir konu…
Mesela neden kıyafet göndermeye, yemek çeki göndermeye varsın da para işin içine girince yoksun?.. (Yani senden para beklediğim için değil, sorgulamak için atıyorum bu soruları ortaya) Neden "para" konusunu açmam hoş olmamış?.. Neden korkuyoruz bu kadar paradan?.. 'Para'yı konuşmaktan?..
Para şu anda hayatımızın bir gerçeği değil mi ki? Parasız otobüs bileti alabiliyor muyum ki? Veya pazardan elma?.. İnandığım değerlere komple karşı çıksan eyvallah ama, burada inandığım değerlerin tam olarak nesine gölge düşürmüşüm acaba?
(Bu satırları okurken lütfen, sinirlenmişim veya cevap yetiştirip üste çıkmaya çalışıyormuşum gibi algılama. Okurken öyle tınlıyor gibi olabilirler çünkü ve yanlış anlaşılmak istemem. Tüm samimiyetimle söylüyorum ki, çok memnunum bunları yazmış olmadan. Gerçekten tüm içtenliğimle soruyorum bu soruları.)
Ayrıca evet, keşke birileri de sana para yollasa da 'böyle' yaşasan… Güzel olmaz mıydı?
Kıyafet ihtiyacım yok, yemek çekine 'hayır' demem ve hatta çok memnun olurum. Mecburen dışarıda yemek yediğim zaman çok işime yarar.
Senin de yolun açık olsun; şu 20.000 TL'yi tez zamanda temizlemen dileğiyle. Ve tekrar teşekkürler…
emre
Aslı Tosuner'e – Öncelikle çok ciddi bir emek harcamışsın bu yorumu yazmak için, ayrı bir teşekkür edesim var. Dün aklıma ne geldi biliyor musun (ama sonradan vazgeçtim), ilk kez bir başkasının (yani senin) yazını -tabii önce sana sorarak- bloga 'yazı' olarak koyayım ve ona cevaben yine yazayım falan… Hani köşe yazarları atışır ya, bir nevi öyle ((: Sonra çok da mantıklı gelmedi ve vazgeçtim. Hem buradan devam etmesi daha güzel, daha bütünlüklü. Sadece belki daha az kişi okuyacaktır ama olsun. Belki buradaki tüm bu yorumlaşmalar bittiğinde veya hafiflediğinde, bir yazıda bütün bunları alt alta koyarım… Neyse çok uzun bir giriş oldu; bu konuda birbirimizden aşağı kalmadığımız muhakkak.
Toparlama konusunda zorluk yaşayacağımı hissettiğim için paragraf paragraf gideceğim:
Güzel dileklerin ve yorumların için çok çok teşekkürler. Pek kıymetli, pek güzel bunları duymak.
Evet, bir çeşit 'kolektif maaş' denemesi de diyebiliriz belki. Ama 'Biri bana maaş bağlasın, ben de hobilerimle uğraşayım.' gibi gelmiyor bana. Gerçi devletli bir sistemde yaşıyoruz ve sosyal devlet olduğunu iddia eden bir devletten bunu istemek en doğal hakkımız. Ama o ayrı bir konu. Dediğin gibi ben kişilere böyle bir çağrıda bulundum. Ama bunu şöyle açıklamayı hem tercih ederim, hem de daha uygun bulurum: Ben yeteneklerimi, bilgimi, deneyimlerimi, maddi gücümü ve her neyim varsa bunların tamamını herkesin kullanımına, bilgisine, ilhamına açıyorum. Bunu koşulsuzca yapıyorum. Bunların karşılığında, yaptığımdan-ettiğimden, yazdığımdan-çizdiğimden bir şekilde faydalanan kişilerin bana doğrudan bir şeyler vermesi gerektiğini de düşünmüyorum. Bununla birlikte, bu kişilerle ihtiyacımı da paylaşarak bana destek olma olanağını kendilerine açıyorum. Bunu değerlendirmek ya da değerlendirmemek tamamen onların seçimi. Herhangi kimsenin bana borçlu olduğunu hissetmiyorum, ama bu yolculukta elimden tutmak, desteklemek isteyecekleri de bunun için davet ediyorum.
Sürdürülebilir olması gibi bir derdim yok. Yani şöyle, sürdürülebilir olmasını çok isterim ama herhangi bir şey hedefleyerek başlatmadım bunu. Hesap-kitap da yapmadım. Nereye sürüklenirse, göreceğiz… Yani sürdürülebilir olabilir ya da olmayabilir ama 'sürüklenebilir' olacağı bir gerçek. ((:
Karşılık konusu… Çok mühim bi'yere değinmişsin, ama yine itirazım var. Körü körüne herhangi bir kavrama bağlı hissetmiyorum gerçi ama 'armağan ekonomisi' de buna itiraz etmekte. Çok öz olarak der ki, her türlü armağanını koşulsuzca ver ve ihtiyacın olanların da seni bulacağına güven. Yani ben o kişilere doğrudan bir şey vermeyi taahhüt etmiyorum. 'Ben zaten yapacağımı, elimden geleni yapıyorum abi.' diyorum; 'durumum da böyle böyle' diye bir çağrıda bulunuyorum. İsteyenler iştirak ediyor, hepsi bu.
Dolayısıyla burada bir kavram karmaşası olduğunu düşünmüyorum. Bu, benim anladığım kadarıyla elbette, armağan ekonomisinin ta kendisi. Emre, kendince armağanlarını verir, isteyen insanlar da bunu görür ve Emre'ye para armağanı verir. 'Çok sayıda insanla güven ilişkisi geliştiremezsin' demişsin ya bir de; gayet de geliştirdim / geliştiririm / geliştiriyorum / geliştireceğim. Tabii bence… ((:
Son paragrafın da pek kıymetli, diğerleri gibi… Tam da o 'olumsuz duygular'ı hissettirmemek için ilk kez birkaç gün bekledim, cümleleri değiştirdim vs. Ama yine de birçok insanda uyanabilir bunlar. Bu da bu girişimin bir parçası ve kollarımı sonuna kadar açmış, tüm eleştiri ve kötü duyguları da kabul ediyorum. Ve yine, yakın hissettiğin kişilere verici olman, güven duyman vs… Benim hedef kitlem de bu tarz ilişkilerim olan kişiler. Yani beni hiç tanımayan kişilerin de -misal Namık Türk- desteğine açığım; hem de çok açığım. Ama bu dediğinin farkındayım ve daha ziyade daha bi' yakın çevre yer alacaktır bu deneyde, bunun da farkındayım.
Bitti. ((:
emre
Aysu ve Betül'e – Olumlu olanlar için teşekkür etmekten fazla bir şey geçmiyor şu anda içimden. ((: Zaten birebir de yazıştık, konuştuk… Ondan belki. Var olunuz. ((:
Adsız
sevgili emre,
yazdıklarına dair ne hissettiğimi doğru anlatabilmem için önce hayatımdan bahsetmem gerek.
yaklaşık 2 yıldır işsizim. işsizliğimin sebebi özetle, girdiğim bütün işlerde başıma geçenlere doğruyu söylemek, kendimi ezdirmemek, maske takamamak, kendimi satamamak. sonuç olarak sevgilimle birlikte işportacılık yaparak geçinmeye çalışıyoruz.
para ile kurduğumuz ilişki bu hayatta ne yapmak istediğimizle ilgilidir bence. sen bu hayatta hiç çalışmamak istiyorsun, ki bu benim de en büyük arzum, keşke biri bana para gönderse, hiç çalışmasam, yapmak istrediklerimi yapsam. ama bunun için hiçkimseden para istemedim istemeyi de doğru bulmuyorum. tembellik hakkını kullanmak istiyorsan, başkalarının sistem içinde sömürülerek, zaman ve emek harcayarak kazandıkları paralardan kendine pay biçmek bana ahlaksızca geliyor, başta o koşullarda para kazananların emeğine saygısızlık.
böyle düşündüğüm için işportacılık yapıyorum; kışın en soğuk günlerinde sokakta müşteri beklemek, param denkleşmezse kirayı ödeyememek, elektrik su kesintisi, bütün bunlar hayatımın bi parçası. zor değil mi? ama yaşamak istediğim hayatı yaşayabiliyorum bu sayede, işe kaçta gidip geliceme karışan yok, bugün canım çıkmak istemiyor diyebiliyorum, kısacası çalışma ve boş zamanımı kendim belirliyorum. (bu arada bugünlerde büyük bi zabıta baskısı yüzünden sokaklarda yerimiz yok, tamamen parasız ve işsiz kalmış durumdayım) tam bir tembellik hakkı sayılmaz belki ama işimi kendim belirlediğim için de ofis çalışanlarından daha özgür hissedebiliyorum.
eğer günün birinde bu şehirde yaşama isteğinden vazgeçersem zaten parayı hayatımdan tamamen çıkarabilirim. bi ekoköye giderim, etrafımda çok fazla var ve hepsi de en azından bir süreliğine deneyebileceğim kadar misafirperverler. bitkilerle uğraşır, toprağın verdiğini tüketir, ve vereceğini üretir, hem kendimle hem doğayla barışık ve parasız bi hayat yaşayabilirim. bu herkes için mümkün.
uzun lafın kısası, söylediklerimle seni kırmak incitmek istemem, biraz sert ve düz konuştuğum doğrudur, sadece bende uyandırdığın hissiyatı ifade edişim böyle. yazını ilk okuduğumda senle tanışmak istedim, hala istiyorum, eğer yolun izmire düşerse gel, evimizde misafirimiz ol, bütün bunları yüzyüze konuşup tartışalım, paylaşalım, birbirimizden öğrenelim isterim.
sevgiler
emre
Sevgili adsız,
Kırılmadığımı ve incinmediğimi ifade ederek başlayayım. Hatta dünyamızın kurtuluşu için en önemli şeylerden biri düz, hem de dümdüz olmak gibime geliyor. Düşündüğünü olduğu gibi, geldiği gibi dışına çıkarmak, ifade edivermek. Kırılmak, incinmek bir yana, bu doğrudanlığı çok takdir ettiğimi söyleyeyim.
Yazdıklarına çok değer veriyorum ama şu anda bunları cevaplayacak güç ve enerji hissetmiyorum. Ha bir de sanki, kendimce verebileceğim cevaplar yine bu yazının ve diğer yorumlara olan cevaplarımın, olmadı diğer yazılarımın içinde gibi geliyor. 'onları oku da öyle gel.' demiyorum elbette; ama göz atmadıysan eğer, atarsan çok sevinirim.
Ama üstünde kısacık da olsa durmam gereken bir nokta var ve çok iyi yakalamışsın bence. Yani genel olarak da para istemeye karşısın -ki bu genel kısma katılmıyorum- ama mühim nokta şu: 'Peki sen çalışmıyorsun da, bu sistemin içinde yer alıp, o sömürü çarklarından geçen kişilerden ne hakla para isteyebiliyorsun?' minvalinde sorun var ya, çok yerinde. Hatta büyük bir rahatlıkla hayallerimle, dünya görüşümle çeliştiği de iddia edilebilir. Dedim ya, hem şu anda çok enerjim yok (ama hemen cevap da yazmak istedim bu samimi yoruma), hem de belki gerçekten konunun zor kısımlarından biri bu. Ama ben diyorum ki: Ben bütün bunlardan bağımsız düşünmeye çalışıyorum. Ben o 'başka dünya' için kendimce adımlar atıyorum ve belki başkalarına da yol açıyorum. O çarkların içinde olup dostlarımın o çarktan sızdırdıkları destekler bana(ve bize) bu yönde yardımcı olacaksa ben bunları da kabul etmek mecburiyetindeyim. Başka bir yol göremiyorum şu an için. Bu soru işareti bende de oluşuyor ama yine de samimiyetsiz hissetmiyorum, ahlaksızca gibi de gelmiyor. Ha bir de… Gelen destekler, üniversitede çalışan birinden veya senin gibi birinden de gelebilir. Tam olarak o çarkların parçası olmayan biri(leri)nden. Ama gerçekten parçası değil mi ki? Değil misin ki? Değil miyim ki? Hemen hepimiz bir şekilde bu sistemin bir parçasıyız zaten. Benim yolum, bunun dışına çıkma yönünde ortaya karışık yanar-döner bir yol. Tanımlaması da zor. Ama başka nasıl olacak ki?..
Yolum İzmir'e düşüyor. O kadar çok isterim ki gelmeyi, tartışmayı, paylaşmayı… Bana yazarsan çok sevinirim; ilk fırsatta da tanışırız.
Aslı Tosuner
Valla benim armağan üzerine okuduğum metinlere ve güncel örneklere göre- ki o metinler zaten yerli kabilelerindeki incelemelerden ortaya çıkmıştır- para kesinlikle armağan olamaz. Doğumgününde bir insana armağan almayıp, git istediği al diyerek para verilmesi de armağan değildir, en basit örnek olarak. Armağan kültürü diye bir kültürü yaratan eylemlerde de para yoktur. Ama 21. yüzyılda yeniden icat edildi farklı anlam ile. Bir kavramın güncellemesi yapılabilir ama ben özünü boşalttığını düşündüğüm için savunmuyorum.(Bu ev kiralama sistemine dayanan airbnb'nin paylaşım ekonomisi sanılmasına benziyor, aslıda orada bir paylaşım yoktur ama birçok dergi böyle yazıyor) Ben birşeye para ödersem o bana "armağan edilmemiştir". Sen yeteneklerimi sunuyorum diyorsun. Ben buna o an olmasa bile sonra ödeme yaparsam, senin emeğin bana "armağan" olmaz. En temel armağan ilişkisi anne-çocuk ilişkisidir, o perspektifte düşünebilirsin. Armağan ekonomisinde de karşılık mutlaka vardır ama parayla değil. Çünkü temel dayandığı nokta sembolik değer zaten, maddi değer değil. O yerli kabilelerinin ayrı ekonomik sistemleri zaten var, armağanı niye koyuyorlar? Takas veya para ekonomisi, sosyal sermaye yaratmıyor çünkü, ilişkileri kuvvetlendirmiyor, bozuyor. Burada sen bunu talep edersin, içinden gelenler de parayı verir, olabilir niye olmasın? Ama buna hibe denir, bağış denir. Niye ısrarla ismin çarpıtıldığını anlayamıyorum. Bilmem kaç yıldır böyle kullanılırken "armağan" denince, eylem birden idealleşmiş (mi) oluyor. Ama burada ideal bir yaşam yok. Merkezinde sen ve senin hayatın var. Para aldığın kişilerin harcadığı emeği düşünmüyorsun. Onlar sisteme bağlı yaşamaya devam ediyorlar. Kavramlar bundan önemli. Sen özellikle hibe edin veya bağışlayın demeyince(ki kitle fonlama bağış sistemidir zaten) tersine armağan deyince, arkasından armağana ait tüm değerler de gelip oturuyor. O yüzden takıldım bu kadar. Tabi sonunda alan mutlu veren mutlu o ayrı, orasına karışmam, sadece "armağan"ın kullanılmasına karşı çıkıyorum.
emre
Diyaloğa dönmemesi için kısacık yanıt: Özellikle akademisyen tarafını da bildiğim için, kavramsal hassasiyetini anlıyorum. Ancak ben armağan ekonomisini bu şekilde yorumluyorum; birçokları da öyle yorumluyor günümüzde. Ama ikna çabasına girecek değilim.
Bu arada tekrar tekrar şükran! O kadar zenginleşti ki sayen(iz)de bu yazı. Yorumlar, içeriğin önüne geçmek üzere zaten ((: ki geçsin…
Namık Türk
ne kadar para topladın?
emre
selam. blog'da 2 kere paylaştım destek durumunu, hatta bugün-yarın yine güncelleyeceğim galiba. sevgiler…
morminor
Selam Emre, yolun açık ve mis olsun.. Hem para isteyebilecek kadar cesur olduğun için, hem içtenliğin için, hem harika okuyucu yorumları için teşekkürler..
emre
Selamlar, çok çok sevgiler ve teşekkürler ikinize de ((: