-
Yeni Eril’in doğuşu
Var oluşun, eril ve dişil prensibiyle ne şekilde çalıştığına dair birkaç ay önce, algım ve bilgim yettiğince bir şeyler anlatmıştım. Bütünlüğü sağlayabilmek için, özellikle de bu konularda yeniyseniz, önce o yazıyı okuyup sonra bu yazıya geçmenizi öneririm. (bağlantısı burada: eril-dişil ) *** Derinlemesine tarih bilgisinden veya toplumsal süreçleri bütünsel bir şekilde değerlendirme yetisinden uzak hissediyorum aslında. Fakat içimde, tarihsel gelişimi de kapsayan birtakım değerlendirmeler konuşuyor ve onlara kanal olmam gerekiyormuşum gibi geliyor. Bir zamanlar anaerkil bir dünyada yaşarken bir noktada bu değişmiş ve ataerkil bir döneme girmişiz. Bunun, avcı-toplayıcılıktan tarım devrimine geçişle ve doğanın bir parçası olduğumuz bilişinin, onun sahibi olduğumuz yanılgısına dönüşmesiyle kol kola gittiğini hayâl etmek zor değil.…
-
eril-dişil
Son bir yılda birkaç kere katıldığım Meryem’in (Suna) kamplarında en çok özümsediğim konu eril-dişil konusu oldu sanırım. Bütün evrenin eril-dişil enerjiler prensibinde dönedurduğunu algılamaya başladım. Eril ve dişil; yani aktif ve pasif, verici ve alıcı, yapan ve olan, hareketli ve durağan, dışa dönük ve içe dönük… Birbirine karşıt görünebilen bu ikilikler aslında bizleri mükemmel dengeye ulaştıracak anahtarlar. Yaşam, hareketi (eril) getirdiğinde buna, sakinliği ve yavaşlığı (dişil) getirdiğinde de buna uygun davranmak, kaderini* yaşamanın anahtarı gibi görünüyor. Kaderi kısacık tanımlamak gerekirse, küçük benliklerimiz, yani egolarımız araya girmeden yaşamın doğal akışına uygun yaşamamız, böylece de kendimizi gerçekleştirmemiz olarak ifade edebilirim. Buna uygun yaşamadığımızda ise kazalar* meydana geliyor ve kaderin akışkan yolundan sapıyoruz;…