gerçeğin peşinde
Birçoklarımızın, dünyayı, karşıtlıklar çerçevesinde gördüğü aşikar. Siyah-beyaz, güzel-çirkin, doğru-yanlış gibi zıtlıklar hayatımızın her köşesine sızmış durumda. Siyahla beyaz arasında grinin sonsuz tonu olduğunu, güzel ve çirkinin son derece göreceli yaklaşımlar olduğunu, doğru ve yanlışın ötesinde bir yerde buluşabileceğimizi pek aklımıza getirmiyoruz çoklukla. Hep bir tarafta duruyoruz ve taraf olmadığımızda bertaraf oluyoruz (ya da olacağımızı sanıyoruz).
Bunların ötesine geçmeye çalışmak ise benim hayat yolumun en önemli parçalarından biri. Yukarıda söylediklerim gibi değil de başka türlü bir yaklaşımla yaşamaya gayret ediyorum . Kemikleşmiş fikirlere, ideallere tutunmamayı seçiyorum; “öteki”ni öcü olarak görmemeyi seçiyorum; -insan öldürmek bile dahil olmak üzere- bütün kötü atfettiğim(iz) davranışların bir nedenle ortaya çıktığını hatırlamaya çalışıyorum; çevremdekilerin, beni doğrudan etkilemediği halde tetiklendiğim davranışlarının bana bir mesaj verdiğini ve bana düşenin bu mesaj(lar)ın ne olduklarını bulmak olduğunu içselleştirmeye çalışıyorum; en su götürmez gerçek -veya olması gereken– olarak gördüğüm şeylerin bile göreceli olduğunu içime iyice yerleştirmeye çalışıyorum.
Esnek olmayı seçiyorum. Değişkenliği, devingenliği kutluyorum. Anbean yeni bir gerçekliğin türediğini ve yapabileceğim en iyi şeyin, bu gerçekliği an’dan an’a yakalamak olduğunu düşünüyorum. Hiçbir dine, ideolojiye saplanmadan, kültürün, sistemin ve çevrenin üzerime yapıştırdığı hiçbir şeyi sorgusuz/sualsiz kabul etmeden yaşamak için farkındalığımı yükseltmeye niyet ediyorum.
Tüm bunlar için sıfırdan başlamak, her şeye yeniden -ve yeniden- bakmak istiyorum. Her davranışımı, her hissiyatımı, her düşüncemi fark etmeye, onları anlamaya niyet ediyorum. Ne kadar yorucu da olsa, gerek kendim gerekse bütün için, yapabileceğim bundan daha önemli, daha hayırlı bir iş yokmuş gibi geliyor. Dünyanın yansımasını kendi içimde görmek için bunu yapmak istiyorum. Tam bir farkındalık haline geçmek ve gerçeği kavrayabilmek için bundan başka bir yol bilmiyorum.
Amin.
Krishnamurti’den etkilendiğim ve tarafından desteklendiğimi hissettiğim doğrudur. |
—————————————–
Blog yazarının notu:
Bildiğin -ya da bilmediğin- üzere 2012 Temmuz’undan bu yana, bilerek ve isteyerek çalışmıyorum. Yani klasik anlamda “çalışmak”tan bahsediyorum tabii. Zira aslında hiç olmadığım kadar üretim halindeyim, ayrıca -yeri gelmişken- son derece keyifli ve afiyetteyim. Bu üretim sürecinde ortaya çıkan şeylerin çoğu bugünün piyasasında “para eden” şeyler değil ama bu, onların kıymetini azaltmıyor, içim ferah. Kendim ve diğerleri için daha güzel bir yaşam düşü, bu konuya kafa ve kalp yorma, yazıp çizme, bi’takım uygulamalar yapma ve buna kendini adama ne zaman para etmiş ki…
Yok yok, katiyen şikayetçi değilim bu durumdan, hatta bunun için ayrıca şükran doluyum. Cidden! Hayatımı sürdürürken az miktarda da olsa (ayda birkaç yüz tl) paraya gereksinim duyuyorum ve yaptıklarım, bu parayı çoğu zaman “doğrudan” getirmiyor. Hep bi’takım dolambaçlı yollar… Neyse ki bu yolları da seviyorum. ((:
Diyeceğim o ki eğer yukarıdaki veya diğer bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa, bunun sonucunda da bana para veya başka bir armağan iletmek istersen: emreertegun@gmail.com adresinden bana ulaşır mısın?