Yeni bir yolculuk
Bu yazı HT Hayat için yazıldı ve ilk olarak orada yayımlandı. https://hthayat.haberturk.com/yazarlar/emre-ertegun/1075925-yeni-bir-yolculuk
***
Ben bir yolculuğa çıktım, ruhumun sesini dinleyerek…
Çok yeni, daha beş gün oldu…
Yollara düşmek, iç ve dış dünyada keşifler yapmak, uzun zamandır hayatımın bir parçası zaten. Şimdikinin bana dair fazladan bir haber değeri taşıyor olmasının nedeni ise yeniden bir eşiğe gelmiş olduğumun sezgisi ve doğru kapıyı bulup hızla içinden geçme niyetiyle çıkmış olmak.
“Yeniden”i biraz açmakta fayda var, bu satırları okuyan herkes beni o kadar yakından tanımıyor.
Bir önceki büyük eşikte kendimi bulmam 2012 yılına rastgelmişti. Az zamana sığdırdığım birçok beyaz yakalı işte giydiğim gömleklere bir türlü sığamadığım dönemin sonunda çemberle tanışmış ve bir haftalık bir kampın sonucunda, kendime ilk kez yakından bakabilme şansına erişmiştim. Kendime bakarken diğerlerine, diğerlerine bakarken yine kendime, tüm bunlar olurken bir yandan da yaşamın bütününe bambaşka bir perspektiften yaklaşma fırsatı yakalamıştım. Çok şükür…
O kamptan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Olamazdı da… Kendimin sadece zihnimden ibaret olmadığını görüp derinliklerime temas ettikten, sevgiyi sımsıcak deneyimlemenin kıymetini idrak ettikten, içeriyi dönüştürmeden dışarıda yapacağım hiçbir şeyin gerçek anlamda bir etkisi olamayacağını gördükten sonra nasıl olurdu da hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirdim?
Etmedim. Önce bilmediğim bir süreliğine kendimi yollara attım. Evimi kapadım, kiradan, faturalardan özgürleştim ve yaşamın güvenli kollarına bıraktım kendimi. Hep söylediğim bir şey vardır, kitapta* da yazmış olduğum: Yaşama güven öyle bir anda oluveren bir şey değildi benim için, kontrollü bir süreçti yaşadığım. Kendimi biraz bıraktım, yaşam şahane cevaplar verdi; biraz daha bıraktım, işler iyice güzelleşti … derken gitgide rahatlamaya ve her geçen gün daha da güvenmeye başladım. Yaşam beni hiç yanıltmadı, hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Burada, her şeyin her an güllük gülistanlık olduğunu değil, en zor durumlarda bile bakmayı bildiğin ve güvenmeye devam ettiğin takdirde, bu zorlukların rahminde de şahane armağanların var olduğunu deneyimlediğimi kast ediyorum.
2 yıla yakın süren göçebe hayatta çok fazla güzellik ile karşılaştım. Çok sayıda muhteşem ruhla tanıştım, müthiş bir dayanışma ve paylaşım enerjisine girdim, kendimi yaşama bırakmışlığın ve güvenin sonucu olarak ve takmış olduğum yepyeni gözlüklerle doğurduğum çok sayıda yazı, fikir, projeyi paylaşmaya başladım ve dört bir yandan muhteşem destekler aldım. Bunların yanı sıra kırsal hayatla tanıştım, doğa ile daha derinden bağ kurmaya başladım ve böyle bir hayatın da seçilebileceğini idrak ettim.
Derken göçebelik sona erip yerini kırsalda bir yaşam kurmaya bıraktı. Önce dört kişilik bir topluluğun parçası olarak, sonra kısa bir süre yalnız, sonra yeni bir köyde bir sevdicekle yaşamı paylaşma ve en son yine yalnız yaşadığım dönemler…
***
Son kertede her şey yolunda, güzel bir rutin içinde keyfim yerinde, evimde huzurum tam aslında. Ama işte duramadım ve yeniden yollara düştüm. İçimde yoğun bir çağrı var(dı) zira. Yaşamda atmak istediğim, yıllardır kısmen atıp kısmen geri durduğum bazı adımların vaktinin geldiğini seziyorum. Hâl böyleyken şu anki konforumda, kozamın içinde durmamın bir anlamı yok gibi geliyor. Yaşamda yapmam gerekenler, ruhumun benden beklediği ve atmamın icap ettiği adımlar varken konfor alanımdaki keyfimin içi boşalıyor adeta, bir anlamı kalmıyor.
Anahtar kelime çıkıverdi işte: Anlam. Yaşama sevincini, sebebini veren; ona bir derinlik katan kavram…
Böylesi büyük konularda kitaplar yazılıyor, onu bir yazıya sıkıştırmak ne kadar mümkün bilmiyorum. Ama kısaca, benim için anlamlı bir yaşamın; ruhumu duyabildiğim, onla hizalandığım ve oradan gelen bildirimler doğrultusunda ol’duğum ve eylediğim seçimlerden ibaret olduğunu söyleyebilirim. Keyif aldığım, neşeyi, coşkuyu, heyecanı hissettiğim, ruhumla eş titreştiğim ve dolayısıyla olmam gereken kişiyi deneyimlediğim bir yaşam = anlamlı yaşam.
Bunun için tüm alıcıları her daim açık tutmak gerekiyor. Ruhunla hizalı yaşamak demek bir noktada onu yakalamak ve ilelebet aynı kanaldan devam etmek değil zira. Ruhunla anbean hemhâl olmak tam zamanlı bir iş. Adım attıkça, değiştikçe, geliştikçe, oradan gelen yeni yönlendirmeleri duymak dikkat istiyor. Yaşamın sunduğu mesajları görmek için incelik, özen istiyor.
Bugün beni yeniden yollara düşüren, yeni bir eşiğe getiren, yeni adımlar atmaya dair içimde duyduğum yönlendirmeyi duymam oldu. Beklettiğim, çekindiğim, atmaktan korktuğum bazı adımları atma, diğer bir deyişle ne kadar iyi yüzebileceğimden emin olmasam da havuza atlama vaktim geldi. Yaşamın kaldırma kuvvetine yeniden güvenmenin ve onun sunacağı ikramların bolluğunu ve çeşitliliğini, olası zorlukların da beni geliştireceğini, büyüteceğini hatırlama zamanı…
Şu an çok keyifli ve huzurlu olan yaşamımda bir kademe daha derinleşmek için kozamdan çıkıp kanatlarımı çırpma vakti… Yelkenleri açmanın, rüzgârın desteğini arkama almanın ve varmak istediğim yeni limanlara doğru harekete geçmenin demi…
İşte bu yüzden yine bir yolculuğa çıktım, ruhumun sesini dinleyerek…
Çok yeni, daha beş gün oldu…
* Göçebelik sürecimi detayları ile merak edenleri, beş yıl önce yazmış olduğum “Yeni”ye Doğru kitabına davet etmek isterim. Buraya tıklayarak kitabın PDF sürümünü ücretsiz olarak indirebilir ve okuyabilirsiniz.
***
Canım okuyan; kendimi anlatmaktaki temel niyetim senin de kendini anlaman yönünde katkı sunmak. Kendi özünü duymana ve bu minvalde yaşamana minicik bir destek, ilham oluyorsa bu yazılar, ne mutlu bana.
Sende neler oluyor? Senin için neyin vakti? Hangi adımları atmanın, nerede durmanın, nerede harekete geçmenin; nerede konfor alanının sıcaklığına sığınıp nerede kozanı yırtıp esnemenin vakti?
Belki sen de bakmak istersin…