Bari sen yapma!
-29 Ağustos 2016’da rastgele bir deftere karaladıklarımdan-
“Bari sen yapma!” dedi. Ortalama bir T.C. vatandaşının çevresindeki herkesi müslüman varsayması gibi (bkz. “dinimizde…”, “peygamberimiz…” ile başlayan cümleler), ortalama bir beyaz Türk de herkesi vatansever sanıyor. Neymiş, istiklâl marşı okununca esas duruşa geçecekmişiz. Geçmem ki…
Ben vatansever falan değilim. Ben vatana, millete inanan, bu kavramları önemseyen biri değilim. İnsansever, hayvansever, bitkisever, yani bütünüyle doğasever olabilirim ancak. Başka bir deyişle bütünsever olabilmektir tek dileğim. İnsanları iyi-kötü diye ayırmadan ama kendimi istemediğim kişi, olay ve durumlardan sakınarak, hayvanları zararlı-zararsız diye ayırmadan ama zararlıları öldürmeden, onların benden uzak durmalarını sağlayarak; aynı şekilde, doğanın bana iyi gelmeyen yanlarını (çok sıcak-çok soğuk, aşırı yağış-rüzgâr vs.) da kutlayarak ama bunlardan olumsuz etkilenmemek için önlemlerimi alarak ve bütünü severek yaşayabilir miyim?
Gitmek… Dünyada gidebildiğin kadar uzağa, içinde gidebildiğin kadar derine… Korkmadan, cesaretle yol almak… Tebdil-i mekânda ferahlık varmış ya, bu en çok da kendi içime yaptığım yolculuklar için geçerli. Sabit kimliklerimden arınarak, mümkünse onlara hiç tutunmayıp her an’da yeni kendim‘i bulmak. Her an yeni, hep yeniye doğru…
“Dünün gerçeği aşılamazsa çürüyüp bugünün yalanı olur. (…) gelişmeyen her şey çürür.”*
Mekân değiştirmek, çevre değiştirmek, çeşitliliği artırmak, monokültürde kalmamak. Zihnin çalışma sistematiği… Hep aynı şekilde düşünmemiz, aynı şeyleri yapmamız ve bunu yaptıkça beynimizde nöronlardan oluşan yolun sürekli kalınlaşması ve böylece zamanla sabitleşmemiz… İşte bu yüzden tebdil-i mekân, tebdil-i çevre, tebdil-i fikirlerde ferahlık ve gelişme var. Ancak bu şekilde beslenmek mümkün olacaktır. Aksi takdirde zihnimiz, ruhumuz, gelişmek için ihtiyacı olan vitamin ve minerallerden mahrum kalacaktır. Gıda beslenmesinde olduğu gibi zihinsel ve ruhsal beslenmede de çeşitlilik esastır.
Ama ferah fikirlere, ferah düşüncelere ağırlık vermekte fayda var. Evrensel fikirlere; zaman, mekân, coğrafya tanımaksızın her yere ve her şeye uygulanabilecek fikirlere ve hislere açalım kollarımızı. Geri kalan -günlük- olan-bitenin ise farkında olmak yeterli. Dertlerin ve acıların peşlerinden koşmadan, ağırlıklarını üstümüze almadan ama görmezden de gelmeden bilmek… Bilmek ve bunları aşmak için güç toplamak. Bilmek ve ötesini hayâl etmek için onlardan enerji almak. Çeriçöpü almak, kompost yapmak ve “yeni”yi, ütopyaları beslemek; ve tabii ki bunları hayata geçirmek…
* Nereden alıntıladığımı hatırlamıyorum.
birkaç hafta önce çadırımı attığım bonustepe@flora |
—————————————–
Blog yazarının üç notu:
1 – Eğer yukarıdaki veya başka bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa ve bunun sonucunda bana bir karşılık armağanı iletmek istersen (para veya diğer) bana ulaşır mısın?
2 – Bu blogdaki ve hayattaki tüm üretimim, bütünden beslenip bütüne akmaktadır. Hiçbir hakkı saklı değildir. Her türlü üretimimi, izin almadan, kısmen ya da tamamen paylaşabilir, çoğaltabilirsin. Kaynak gösterirsen memnun olurum.
3 – Belki bilmiyorsundur, benim bir kitabım var, ismi “Yeni”ye Doğru. Okumak istersen, facebook sayfasına giderek en üstte sabitlenmiş olan iletide, onu nerelerde bulabileceğini öğrenebilirsin. Olmadı, yaz bana.
emreertegun@gmail.com