bana dair

savunamayıcılığım

Bir arkadaşımın sondan bir önce paylaşmış olduğum yazıya (kim bilebilir?) yaptığı yorumda, diğer bir arkadaşıyla konuşurken bir şeyleri savunduğundan bahsetmiş olması; son zamanlarda var olan ve ara ara fark ettiğim bir durumumu yeniden gözümün önüne getirdi: savunamayıcılığım.

Herhangi bir şeyi savunmak her geçen gün o kadar yapamadığım bir şey hâline dönüşüyor ki… O yazıda da yazdığım üzere, hiçbir şey bilmediğim ve bilemeyecek olduğum bilgisi o kadar derine nüfuz etmeye başladı ki herhangi bir fikri, duruşu, felsefeyi savunmak o kadar imkansız bir hâle geldi ve geliyor.

Mesela sivil toplumda çalıştığım zamanlar, savunuculuk yapan bir örgütte yer almak istiyordum hep. Olması gerekenleri, olan kılmak için gerekli çalışmaları yapan bir örgütte çalışmak ve insan hakları veya çevre alanında daha güzel bir dünyaya hizmet etmek istiyordum. Olaylar, durumlar ve olması gerekenler hakkında fikirlerim vardı ve bu yönde çalışmam gerektiğini düşünüyordum.

Sonra her ne olduysa hayat beni bambaşka yollara, kişilere, çalışmalara, fikirlere taşıdı; bunlardan da destek alan ve tuhaf tuhaf konuşan bir sesi içimden dillendirmeye başladı. Bu sesi nasıl tarif etsem, özetlesem bilmiyorum; her yazdığımda ve çoğu ağzımı açışımda o konuşuyor zaten. 

Görsel: İlknur Urkun Kelso – “on the wrong phase of the moon”

Ben dediğim varlık, yani küçük Emre, 37 yıl 9 ay ve 27 gündür bu dünyada soluk alıp veriyor. Ailesinden gördükleri, öğrendikleri var; okul ve iş hayatında yaşadığı deneyimler ve onlardan kalan bir şeyler var; hayatına giren çeşit çeşit insandan duyup bildikleri var-dı; ve 7 yılı aşkın süredir hepsini geride bırakma ve boşalma sürecine girdi. Tabii zihnine kazınmış zilyon tane ezberden, -meli -malı’dan henüz tümüyle özgürleşmiş falan değil. Korkulardan ve küçük Emre’sel hâllerden de…

Ve bu küçük Emre bildiği her şeyi unutma ve bir nevi yok olma yolunda iken çok iyi öğrendiği tek şey gerçekten de hiçbir şey bilemediğidir. Bunu defalarca daha yazmak istiyorum biliyor musunuz; dağa taşa haykırmak istiyorum. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilemiyorum ve bilemeyeceğim!!! Ve bunun verdiği rahatlıkla sakinlemek, rahatlamak ve dinlenmek; işte hepsi bu. Ohhh, :))

Ve bu bilememe hâlinin içine yerleştikçe, olması gereken diye bir şey olmadığını ve yalnızca olan‘ın olduğunu iyiden iyiye bilmeye (?) başladım. Dolayısıyla uğrunda çalışılacak bir dava, kurtarılacak bir dünya, matrix’ten çıkarmak gereken insanlar (Doğukan’a selam olsun), çözülmesi gereken sorunlar da kalmıyor ortada. Tek kalan olan‘ın ta kendisi ve bana düşen tek şey, içimdeki öze temas edip sonuç beklemeksizin oradan doğru eylemek ve olup biten her şeyi mümkün olan en tarafsız ve yorumsuz yerden gözlemlemek.

Geldiğim bu yerde bazen müthiş boşluk ve soğukluk hissediyor, “ne bok yicem ben şimdi?” diyorum; bazense huzur ve ferahlık kalıyor sadece. Acayip bir yol… Sözcükler, tümceler kifayetsiz…

Ve takdir edersiniz ki savunamayıcılığımı da savunamıyorum. Kimseyi buraya, böyle olmaya davet edemiyorum. Zira bunun doğruluğunu da bilmem mümkün değil. Kendim için bile bunun doğru yol olup olmadığından emin değilim; içimde bir ses bu hâllerime itiraz ediyor zaman zaman. Ama bundan ötesi şu an zaten elimden gelmediği için içimdeki sesi duysam da ona fazla kulak vermiyorum (verdiğimde dengem fena şaşıyor zaten).

Velhasıl bu yazı bir “ben böyleyim, siz de böyle olun.” yazısı değil; sadece bir “ben böyleyim.” paylaşımı. Herkesin kendi yolculuğunun biricik olduğunu ve kesin olarak bilmediğim sürece kimseyi kendi değişken doğru yol‘larıma çağırmanın anlamı olmadığını da iyiden iyiye öğrendiğim bir süreçteyim. Nihayetinde herkesin yolu kut‘lu.

2 Yorum

  • Okan

    Hehehehe çok beğendim.

    Yazdan beri aynı hisler içersindeyim. Ben insanlara ne ifade edicem diyorum. Bazen de ya ben nasıl para kazanıcam, hayatıma nasıl devam edicem diye darlıyorum. Uzun süredir spiritüellikle uğraştım ve herşey netti. Çakralarını, auranı temizle, olumlama yap, tanrıya yönel falan… Şimdi kendimle çelişip duruyorum, emin değilim diyorum. Direk doğrudur diyemem diyorum. Hatta öyle ki konuşmama yansıdı bu durum ve mantıklı cümleler kurmaya çalışırken duraksıyorum, saçmalıyorum birşeyi savunamıyorum.

    Bazen ifade etmemi de bekliyor insanlar, çünkü şöyle olmasın böyle olmasın diyorum. O zaman nasıl olsun diyorlar. Ben de bunu ifade edemem diyorum en fazla. Şunu biliyorum tabi, bütün amaç neşe keyif coşku için, ne diye bir pratiğe ya da bir yönteme ihtiyaç duyuyoruz ki bunun için. Alan oldu mu ortaya çıkıyor. Bazı konuşmalarda çıkmayadabiliyor. Ama ortaya çıktığında tadından yenmiyor. Sen ve ben sevgiliyiz diyorum, sen ve ben aslında biriz.

    Sevgiler

    • yeniyedogru

      Bayaa yakın bi yerlerdeyiz sanırım. Senin yazdıkların da bende yankılanıyor :))
      Şu mantıklı cümleler kuramama, kendimle çelişmeler falan oluyo mesela :)) Bazen sadece yazarak iletişim kurmak istiyorum; o zaman başka türlü akıyo, nasılsa…
      Bakalım nereye gidecek bu iş 🙂
      Paylaştığın için çok teşekkürler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir